İNSANLIK DEVAM EDİYOR
18/08/2020
Mahmut Toptaş
Gözlerimiz, önü görmek için yaratılmış.
Gönül gözümüz, geleceğe bizi hazırlamak için donatılmış.
Baba, elindeki tarih kitabından kahramanlık destanları okuyarak ömrünü geçirirken, çocuk uzay hakkında çocuk filmleri seyrediyor.
Baba, Nerde o eski günler diyor,
Çocuk, Baba, aydan sonra, güneşin yakamayacağı elbiselerle güneşe de gidilemez mi? Diye soruyor.
Baba, Eskiden böyle miydi? diye hayıflanıyor.
Hayıflanmayın, hasretle içinizi yakmayın, ateşinizi söndürecek geleceğe yönelik işler yapın.
Hayatın eskisi yenisi yok.
Hazreti Adem aleyhisselam döneminde de gün 24 saatti, yıl güneşe göre 365 gündü.
İlk insanın iki gözü, iki kulağı, iki eli, bir dili vardı.
İlk insanın parmağı ezilse içi acır, gözünden yaş gelir, günümüz insanında da içi acır, gözünden yaş gelir...
İnsan değişmediği gibi, insanlık da değişmedi.
İlk kafir şeytan da, şeytana uyup kafirleşen de aynı.
Peygamberlerin getirdiği mesajlara iman edenler de aynı.
Değişen, araç ve gereçleridir.
Evi, elbisesi, atı, arabası, gemisi, eğlencesi, uçağı
.değişir ama içindeki yine ya Mümin insandır, ya kafir insandır.
Köyden şehire gelenler, köydeki hayatı özlerler.
Haydi Git köyüne deseniz gitmez.
Babası, köyün odasına bakardı. Gelenlerin hem kendini hem atını doyurur ve para almazdı.
Şehirde bunu yapamadığına üzülürken, hayıflanırken söyler o eski günlere olan hasretini.
Halbuki şehirde de bu yapılabilir.
Yapanlar var.
Bulunduğunuz şehirde işi olan arkadaş veya tanıdıklarınızın bir günlük kalacak eve ihtiyacı vardır.
Otelde kalmaya gücü yetmez. İşte onları terminalden alıp, eve getirip işini bitirince uğurlamanız da babanızın yaptığını devam ettirmektir.
Bazı tanıdıklarım vardır, Şikayet olmasın ama fazla geliyor, benim de işe gitmem gerekiyor ve onlara yetişemiyorum
gibi tatlı şikayetleri var.
Üst makamlardan emekli olan bir arkadaşım anlatır, Üniversitede yurtta kalıyoruz. Ramazan günü iftar yaklaştı. Yiyecekle para anlaşmışlar cebimizden kaybolmuşlar.
Üç arkadaş, çarşıya çıktık.
Fatih Fevzi paşa caddesinde yürürken, lokantaların vitrinine bakarken yanımızda bir adam durdu ve Girin içeriye dedi.
Lokanta sahibine biraz para ödedi ve bu üç kişi, Ramazan ayı bitinceye kadar buradan istediklerini yiyip-içecekler ve ben parasını ödeyeceğim dedi ve gitti.
Bir Üniversite hocası anlattı, İnternette bir adres var, gideceğin şehri yazdığında o şehirde seni müsafir etmek isteyen insanların adresleri, resimleri ve o evde müsafir kalan kalanalrın o ev sahibi ahkkındaki kanaatleri yazılı. Ben romaya gideceğim ve bir gece kalacağım. Adreslerden birinin ev sahibi ile kalanalrın kanaatlerine göre biribni seçtim. Gittim, gördüm, güler yüzle karşıladı, yatacağım yeri gösterdi, Müslüman olduğumu anlayınca sana kesilmiş koyun eti alacağım dedi ev yaptı.
Buyurun, insanlık ölmemiş.
O İnternet adresinde Türkiyeden de bir çok şehirlerimizden müsafir kabul eden insanlar var. Dedi.
Tatildeyim demek hoşuma gitmez. Kelimenin kökü, Atalet dir. İşsiz, güçsüz, tembel tembel dolaşmak, bozulmak, çalışmamak manalarına gelir.
Dinimiz İslamın tavsıye ettiği Seyahatteyim diyeyim.
Birkaç arkadaşla otururken biri Hacı ve Pezevenk adlı makaleni okudum. Böyle bir hacı nerede bulunur? Diye sordu.
- Bu şehirde kaç tane cami var dedim,
- Elliden fazladır dedi.
- Elli cami kaç liraya yapılır?
- Yüz milyonu geçer dedi.
- Kaç tanesini devlet yaptı?
- Hiç birini yapmadı.
- Anladın mı şimdi? Kendi şehrine bakmayı değiştir. Minareler yalnız Ezan okumak için değildir. Ezan kulaktan girerken, gözler de onu görünce namaza kaç dakika var diye sordurur. Minareler, bu şehirde cömert hayırseverlerin çok olduğunu söyler dedim.
Bütün şehirlerimizdeki camileri, yurtları, kursları, bursları yapan ve veren bu milletin cömert insanlarıdırlar.
Morodan, Kaşgardan, Miyanmardan, Kenyaya kadar bütün dünyadaki insanlara insanlık damarının ölmediğini gösteren bu Müslüman insanlardır.