ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    GÖNÜL DİLİ


     GÖNÜL DİLİ

    03/05/2021

    Mahmut Toptaş

    Dünyanın en güzel yerlerine gideriz ve görürüz, en seçkin müzelerini gezeriz, en tatlı sözlerini dinleriz, en leziz yiyeceklerini yeriz de aynasız kendimizi göremeyiz.

    Halbuki asıl olan gören göz, dinleyen kulak, koklayan burun, tutan el, tadan dil, seven gönüldür.

    Aynanın karşısına geçiniz ve kendinizi ziyaret ediniz.

    Bütün o dünyadakilerden keyif alan sizsiniz. “Onların hepsi insan için yaratıldı” diyor yaratanımız. (Bakara süresi ayet 2/29)

    Yaratanımız, Kur’an-i Keriminde bütün bu yaratılan güzellikleri tekeline alan Firavun, Haman ve Karun üçlemesinde Firavun, otoriteyi, Haman eğitimi, Karun serveti tekeline alarak halka zulmettiklerini, bu zulümlerinin zararının önce kendilerine hem bu dünyada hem ahirette olduğunu haber verirken bizim öyle olamamamızı söyler.

    Bu teslis/üçlü hareketini durdurmak ve Hakkın yarattığı yeryüzünde, Hakkın hakimiyyeti için görevlendirdiği Musa ve Harun aleyhisselamları bu üçlü çeteye gönderirken, dünyanın en zalim üçlüsüne bu dünyanın kelimelerinin en yumuşağı, en tatlı, en faydalı/ “Kavli Leyyin” dilini kullanmasını ve bir de Rabbin kelamını tebliğ etmesini söyler.

    Bu günlerde İstanbul boğazında bir gezi yaparsanız, boğazın iki yakasının ağaçlarının çoğunluğu, aslanlarını köle insan etiyle besleyen, Romalı krallardan başkasının giymesi yasak olan mahsus mora yakın  elbiselerinin erguvan rengini Rabbimiz, tabiata ve boğaza cömertçe verdiğini, renk ve kokusunu kimsenin tekeline vermediğini görürsünüz.

    Gemiyle gezerken yer mavi, gök mavi, dağlar al renge bürünmüş.

    Gönül, Mevla sevdasında.

    O güzel Rabbimiz, kış boyu kuru görünen dallarda kırmızı güller bitirmiş ve gözlerimizi güzellik galerisinde gezdiriyor.

    Burunlarımız, havamıza karıştırılmış çiçek ve deniz kokusunu soluyor.

    Soframızdaki yiyeceklerin her birinin tadı diğerine benzemiyor.

    Doktorlarımız, insan eli değen paketlenmiş, kutulanmış gıdalardan uzak durmamızı ve tabii olanları yiyip içmemizi söylüyor.

    Bütün peygamberler ne diyor, Firavun, Nemrut, Biden, Putin, Jinping gibi aklı, görüşü, ömrü nefesi sınırlı insanların kültür kabına göre paketlenmiş, kalıplanmış, kanun kalıplarında insanlığın sıkıştırılarak işkence edilmesine karşı çıkmışlar ve tabii yiyecekler ve içecekler gibi tatlı, faydalı, güzeller güzeli yarattıkları gibi, Rabbin herkesi kuşatan kurallarına göre yaşamalarını söylemişler.

    Gördüğümüz, tattığımız, tuttuğumuz bütün bu güzelliklere  o tadı veren, ağzımıza milyonlarca tadı ayırt edebilecek özellikte dili koyuveren Rabbimizi hatırlayınız aynaya bakarken.

    Aşık Veysel “Güzelliğin neye yarar bu bendeki göz olmasa” diyor ya, bu ağızdaki dil olmasa, tatlı ile acıyı ayırt edemezdik.

    Her organımızın dili var olduğu gibi her birinin yaratanı zikreden dili de vardır.

    Kafirlerin bile organları, yaratanını tesbih ederken kafirlikleri nefislerinin kararıdır.

    Gönül dilimiz vardır bizim.

    Gönül dilimiz, bütün organlarımızı kullanarak görünür.

    Gönül, gül içindeki koku gibi, bal içindeki tat gibi görünmeden bilinir.

    Güven veren, bakanları güldüren gözden konuşur gönül.

    Veren elle dile gelir gönül.

    Yürüyen ayakları, doğru yola götürür gönül.

    Aynaya bakarken kendimize ait bir şey görebiliyor musunuz?

    “Şunu ben yarattım ve oraya ben yerleştirdim” dediğiniz bir şey var mı?

    Yok.

    Peki, sahip olduğunuz şeylerden sizin yarattınız bir şey var mı?

    Evinizin demirini, mermerini, taşını, toprağını, bahçenizdekileri, pamuğu, yünü, petrolden yapılanları…hangisini biz yaptık?

    Rabbimiz, doğru yolda olanları tarif ederken:

    الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

    “Onlar, gayba (Rabbin bildirdiği şekilde) iman ederler. Namazı dosdoğru kılarlar ve onlara rızk olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara süresi ayet 2/3)

    “Verdiklerimizden infak/dağıtırlar” diyor.

    Bu günlerde zekatlarımızı, sadakalarımızı verirken havalara girmeden verelim.

    Rabbimiz, dört mevsim, on iki ay, 365 gün veriyor.

    “Bana vermiyor” diyenler, ağzınızı kapatınız, burnunuzu elinizle kapatınız ve bir dakika nefessiz durunuz.

    Elden, dilden, gözden..verdiklerini 365 gün devam etsin.

    Verdiğiniz şeyin aslında onun hakkı olduğunu bilerek, hak sahibine hakkını verir gibi verelim.

    Rabbimiz veriş şeklimizi de hem kelamıyla anlatıyor, hem tabiattan örneklerle gösteriyor.

    Elma, erik, şeftali, kiraz, kabak, domates…sayısız nimetleri Rabbimiz bize sunarken ambalajının güzel olmasını istiyor ve gösteriyor.

    Ağacın gövdesinden mantar çıkardığı gibi meyve ve sebzeleri de kuru dallardan çıkarıverebilirdi ama öyle yapmıyor.

    Yeşil yapraklar arasından beyaz, kırmızı, sarı, mor..renkli çiçeklerden sonra meyveye dönüştürüyor.

    Verecek hiçbir şeyimiz yoksa üzülmeyelim, tatlı dilimiz var.

    Rabbimiz buyurur:

    قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ

    “Güzel bir söz ve bağışlama, ardından eza gelen sadakadan hayırlıdır. Allah gani (kimseye muhtaç değil) dir. Halim (kullarına yumuşak davranan)dir.” (Bakara süresi ayet 2/262-263)

    وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا

    “Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti isteyerek (elin dar olduğu için yardım edememek sebebiyle) onlardan yüz çevirirsen, onlara yumuşak söz söyle.” (İsra süresi ayet 17/28)