UYANIKLIK YAPMAYALIM
19/03/2018
Doğru ama eksik bilgilerle, dost düşman hiçbir insan
hakkında acele karar verilmemeli.
Bosna savaşı sırasında Aliya İzzet Begoviç’in
eşinin İstanbul’da yaşaması tenkit edilmişti.
İstanbul’da olduğu doğruydu ama İstanbul’da
olmasının sebebi, hanımı korumak değil, Begoviçin ailesini Bosna’da hangi
mahallede gizleseler o mahalle topa tutuluyor ve o mahalle yerle bir
ediliyordu.
Bütün mahalleleri batı kurşunlarından korumak
için İstanbul’a gönderilir.
Medine’de fitne ateşini yakmak için Mısır’dan
gelenlerden biri, bir toplantı esnasında Hazreti Ömer’in oğlu Abdullah’a sorar:
“Osman (sevgili peygamberimizin damadını kastederek) Uhud harbi bozgununda firar edenlerden değil mi?
Abdullah “Evet”
Mısırlı “Bedir harbinde yoktu değil mi?
Abdullah “Evet yoktu”
Mısırlı “Hudeybiy’e seferinde bütün sahabe
peygambere biat ederken orada da yoktu değil mi?
Abdullah “Evet yoktu”
Mısırlı “Allahü ekber” der ve halka “İşte değer
verdiğiniz halifenin kaçak halleri mesajını Abdullah’a verdirdiğini zannederek
Allahü ekber der.
Abdullah “Sen gel hele buraya” der ve açıklama
yapar,
Münafıkların kaçtığını görünce bir çok
sahabenin de firar ettiğini ama Allah onları afvettiğini haber verdi:
وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ
غَفُورٌ حَلِيمٌ
“Şüphesiz (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün,
sizden yüz çevirip kaçanları, yaptıkları şeyleri, bir kısmından dolayı şeytan
onların ayaklarını kaydırmak istemişti. Muhakkak Allah onları bağışladı.
Şüphesiz Allah bağışlayandır. Halim'dir.” (Al-i Imran süresi ayet 3/155)
Bedirde bulunmayışına gelince, Hazreti Osman’ın
hanımı, peygamberimizin kızı Rukıyye hasta idi ve ona bakması için Allah Rasülü
onun gönlünün Bedr olduğunu bildiğinden hasta başında kalınca üzüleceğinden
ona:
إِنَّ لَكَ أَجْرَ رَجُلٍ مِمَّنْ شَهِدَ بَدْرًا
وَسَهْمَهُ
“Bedire katılanların sevabının ve payının
aynısı senin için de vardır” dedi.
Hudeybiye’de biat esnasında bulunmamasına
gelince Rasülüllah onu Mekke’ye elçi olarak göndermişti.
Biat esnasında Allah Rasülü kendi sağ elini sol
elinin üzerine koyarak “Bu da Osman’ın biatidir” dedikten sonra Mısırlıya “Haydi
bu doğru bilgilerle beraber gidebilirsin” dedi.” (Buhari, Sahih, K. Fezail’ü
Ashabinnebi, bab 8)
Halil Gönenç hocam (Allah şifalar versin) anlattı:
“Mehmet Uyanık, Ahmet Muhtar Büyükçınar, ben ve birkaç arkadaşla sohbet ederken
Ahmet Muhtar hoca: “Ben 360 çeşit yemek yaparım” dedi.
İkinci gün Mehmet Uyanık’la buluştuğumuzda “Yahu
ben, Adnan Menderes’in sofrasından köy sofrasına kadar binlerce sofrada
bulundum. Bu gece aklıma gelen yemekleri yazdım, altmışı ileri götüremedim.
Ahmet 360 çeşidin adını nereden buldu?”
deyince “Bana sorma, Ahmet’e sor” dedim.
Ahmet’le bir araya geldiğimizde ona sordu.
Ahmet: “Yalnız pilavın altmış çeşidini bilirim”
dedi ve başladı “Domatesli pilav, soğanlı pilav, naneli pilav, etli bilav….” Deyince,
Uyanık: “Tamam tamam, böyle giderse bini geçer”
dedi.
Ahmet Muhtar merhumun evinde, yirmi arkadaşla
beraber, kendi elinden Buhara pilavını yedik ve o günden bu güne kadar da
benzerini görmedim.
Uyanıklık yapmayalım ve Rabbimizin:
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ
السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme.
Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan, (yaptığından) sorumludur.” Ayetine
kulak verelim. (İsra süresi ayet 17/36)