ZİRVEDEKİ TOPLANTINI
Bundan elli yıl önce Mut kazasına savcı tayin edilir.
Savcı trenle Karamana gelir, bir kamyon kiralar, eşyalarını kamyona yükler, kendisi de şoför mahalline biner, Muta doğru yol alırlar.
Yolda Mutun hakimini sorar şoföre.
Şoför, hakimin çok iyi olduğunu şeker gibi tatlı ama kulağı biraz ağır duyduğunu söyler.
Savcı, böyle birinin hakim tayin edilmeyeceğini söyler ama şoför Bizim şehir küçük olduğundan idare eder diye göndermişler. Der.
Savcıyı evine bırakır doğru hakime koşar ve Gözün aydın savcıyı getirdim der.
Savcının genç mi, ihtiyar mı olduğunu sorduğunda Gencecik biri. Yeni tayin edilmiş. Şeker gibi ama biraz bağırarak konuşacaksın çünkü kulağı ağır duyuyor der.
Pazartesi günü savcı bey, hakimin makamına girer ve bağırarak Günaydıııın der.
Hakim, içinden şoförün dediği doğru. Sağırlar bağırarak konuşur diye geçirir ve o da bağırarak Günaydııın diye cevap verir.
Bağırarak konuşurken içeriye katip gelir ve hakim beyle fısıldaşarak bir yazıyı konuşurlar.
Katip dışarı çıkınca savcı bey, Sen sağır değil misin? der.
Hakim, Çiğli bizi oyuna getirdi diye cevap verir.
Çiğli, her gün şehrin konuşabileceği zararsız numaralar çeviren iyi kalpli bir şofördür.
Çok satan gazetenin önemli ve yaşlı bir yazarıyla ilk görüşmemde Sizin gazeteyi hiç okumadığım halde hakkınızda çok kötü kanaatlerim vardı. Bu kanaat benim yetiştiğim ortamın bende bıraktığı kanaattir.
Allahü alem size göre de cami imamı, camiye gelen insanların beyninde salıncak kurup her gidip gelişinde örümcek ağı ören adam hayali canlanır. dedikten sonra yukarda anlattığım çiğlilerin her yerde ve her zamanda biz birbirimize karşı şartlandırdığını anlatıverdiğimde göbeği titreyinceye kadar gülmüş ve uzun bir sohbete dalmıştık.
Finikenin yakınında Firikyalılara, Romalılara ve Bizansa ait harabeleri araştıran ve her sene öğrencileriyle gelen Avusturyalı Profesör, öğrencilerine bu üç medeniyetin eserlerini gösterir ve sanata verdikleri değeri anlatır. Müslümanların ise sanat düşmanı olduğunu söyler.
Yine aynı Profesör yanına gelen bir Türkü de gezdirirken yarısı yıkık kilisenin yanında Müslümanların sanat düşmanı olduğunu tekrarlar.
Yarısı yıkık o kilisenin pencere seviyesine kadar olan duvarlarının taşlarından birçoğu Firikyalılar ve Romalılar dönemine ait heykellerin yerinden sökülüp duvara taş diye konduğunu görünce Bunları da Osmanlılar mı koymuş? sorusu karşısında o güne kadar bunu hiç düşünmeyen profesör, kafayı çalıştırır ve Osmanlılar bu heykelleri yok etmesinler diye kilisenin temellerine koymuşlar bizimkiler. Der.
Bu kilisenin yapılışından en az bin yıl sonra Osmanlı devleti kuruldu. Bizimkilerin geleceğini sizin müneccimler mi bilmiş, yoksa bizimkiler bin yıl sonra geliyoruz diye faks mı çekmiş. dediğinde gözleri belerir.
İyi niyetli, sanat sever profesör, bu kanaate kendisi varmadı, birileri vardırdı ve zararını bu konuşmada gördü.
Eski bir asker, bundan iki hafta önce anlattı bana, 27 Mayıs günü sokağa çıkma yasağı başlayınca biz Işıklar Askeri Lise öğrencileri olarak sivil elbiseleri giydik ve o gün Bu yasağa biz dahil değiliz havasıyla Bursa sokaklarında dolaştık. Bizi bu kanaate vardıran, okuduğumuz kitaplar ve okulda bize verilen hava. Demişti.
Aynı eğitimden geçen Alman başbakanıyla Alman genelkurmay başkanı arasında hiçbir sorun olmaz.
Aynı eğitimden gene Çin başbakanıyla Çin genelkurmay başkanı arasında da sorun olmaz.
Ama her toplantıda Türkiye başbakanıyla Türkiye genelkurmay başkanı arasındaki sorunlar, toplantıdan önce basına sızdırılır.
Toplantıdan önce sızdırılanların arkasında Amerikayı aramak, Rusyayı aramak veya Arap şeyhlerini aramak sorumluluktan kaçmaktır.
Din, İman, Vatan, Millet konusunda eğitim birliği olsa birbirleri üzerine gitmek yerine sorun üzerine giderler.
Bizi birbirimize karşı şartlı bakışlara iten şey, bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olamaya iten eğitim ayrılığıdır.
Eğitim birliği sağlanmazsa her sene YAŞ toplantılarından önce basına sızanları okumaya devam edeceğiz.
|
|
|