ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    “CÜMLENİN MAKSUDU BİR AMMA…”


    “CÜMLENİN MAKSUDU BİR AMMA…”

    10/06/2021/Prşmb/Milligazete

    Eğitimciler, bir çocuğun 12 yaşına kadar kaydettiği bilgi, görgü, sezgiler, bir ömür boyu öğreneceğinin yarısını elde edermiş.

    Onun için aile içi eğitim ile ilköğretimdeki eğitim hepimizin hayatını yönlendiriyormuş.

    Hani psikologlar, “Seni geçmişine götüreceğim” derler ye işte öyle bir şey.

    Çocuk evde, bahçede, yemekte, baba, anne ev komşulardan duydukları sözleri kaydeder.

    Evde düşman olarak kim anlatılıyorsa büyüyünce otomatik olarak o düşmandır.

    Bazı insanlar, partisini söylerken “Bizim particiliğimiz babadan kalma” derler.

    Dinleyen çocuk otomatik olarak düşmanı içerde görür, algılar, salgılar.

    Bundan en az yirmi yıl kadar önce, Hollanda’da yakalanan uyuşturucu baronu, hapiste yatarken, İtalya’dan bir helikopter kiralar ve hapishanenin bahçesinde volta atarken helikopter ip sarkıtır ve kaçmayı başarır.

    Bu haberi televizyondan dinlediğimde bizi eğitenlerin hepsine kızmıştım.

    Yedi yaşında ilkokul öğretmenine teslim edilen afacan bir çocuğa, her şeyin para olduğunu, kısa yoldan para kazanmak gerektiğini, aile ile öğretmen işbirliğiyle yönlendirmişler.

    Aile “Okumazsan seni kömürcüye veririm” tehdidiyle, öğretmeni ise söylemese bilen “Okusan benim gibi maaş mahkumu olursun, evin olmaz, araban olmaz…” fikrini işliyor ve maaşı az veren devletine diş bileyen biri oluyor.

    Ailenin aleyhinde konuştuğu kişiler ve partilerin hepsi yurt içindendirler.

    Bunlar büyüyünce hep içe yönelik iş yapacaklar demektir.

    Büyüyünce o afacan çocuk paranın aktığı yerleri araştırmış ve o tarafa yönelmiş.

    Ya o afacan çocuk, ana kucağında, baba ocağında iken Peygamberimizin dört tarafında dönen, dört halife, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali…gibi Bizansı ve Pers imparatorluğunu dize getiren yiğitlerin kahramanlıklarıyla büyüseydi.

    Okulda Alpaslan’ın, Fatih’in fedaisi..gibi yiğitlerin, Kur’an-i Kerimin tarif ettiği insanlık düşmanı, kafir sömürgen ve kemirgen insanları nasıl dize getirdikleri anlatılsa idi.

     O afacan çocuk, uyuşturucu işine “Haramdır” diyerek karışmaz, Hollanda hapishanesinden helikopterle kaçma durumunda olmazdı.

    O kalbi bembeyaz çocuk, okulda İslami ilimlerle donanarak, havada, karada, denizde her türlü manevrayı yapabilecek kıvamda bir mücahit olarak yetirildikten sonra helikopterle Beyaz saraya girer, başkana İslam’ı onların anlayacağı dille anlatır ve yine oradan çıkmasını bilirdi.

    “Hayal kurma” demeyin.

    Bu sütunlarda “Çağdaş Battalgazi” başlığı altında yurt dışında birkaç tane imam-hatip okulu ve birkaç Kur’an Kursu açan Mustafa’nın hayatından bölümler yazmıştım.

    Bu günün şartlarında, bu günün vasıtalarıyla yapmıştı ve o bıraktığı eserler hala devam ediyor.

    İçe yönelik eğitim nedeniyle partiler, birbirini yiyor.

    Erdal İnönü, sol parti liderleriyle lokantaya giderler ve garson, “Ne alırsınız?” dediğinden “Teşekkür ederim, biz birbirimizi yiyeceğiz” sözü içe dönük savaşta sağ ve solun aynı eğitimden geçtiğini ortaya koyar.

    Mafyalarımız birbirini bitiriyor.

    Tüccarımız uluslararası ticarette yapancılarla yarışma yerine kendisine rakip olanlarla uğraşma savaşları, kurşunlamaları haberlerini alıyoruz.

    İlahiyat hocalarımız, “Müzede hazreti Ali’nin kılıcını görse korkar ama kılıcın Arapça kırk adını söyleyebilir hale gelmiş ama düşman olarak kendi okulunda, odasının karşısındaki hocayı bilmiş ve onun üzerine Kur’an ayetlerini kurşun yapıp sıkıyor.

    Sağcı sağcıya karşı, solcu solcuya karşı, bir de çaprazlama düşmanlıklar var.

    Hepsi aynı şeyleri söyledikleri halde anlamadan dinlemeden çocukken öğrendiklerini dışavuruyorlar.

    Vatan, millet, bayrak, Kur’an.

    Biri “Kur’an, millet, vatan bayrak” diyor.

    İkincisi,  “millet, Kur’an, bayrak vatan” diyor.

    Üçüncüsü, “Bayrak, Kur’an, vatan millet” diyor.

    Dördüncüsü, “Vatan, millet, bayrak Kur’an” diyor ve tam 24 ayrı gibi gösterilen fikir varmış kavgası yaptırıyorlar bize kurşun sıkanlar.

    Kanuni Sultan Süleyman:

    “Kadd-i yâre kimisi ar’ar dimiş kimi elif

    Cümlenin maksûdu bir amma rivâyet muhtelif”

    Yani sevgilinin boyunu anlatanların bir kısmı serviye benzetir, bir kısmı ise “Elif” harfi gibidir der ama hepsinin anlattığı o sevgilidir” deyivermiş.

    “Öyle değil” demeyin. “Öyle” deyin de öyle olsunlar, aynı safta birleşsinler, binanın birbirine tutunan tuğlaları, blok duvarları gibi olsunlar, din düşmanlarına karşı görevlerine yönelsinler.