ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    “HALK BİZİ ANLAMIYOR” D


    İnsanların neden, nasıl sevdiği de önemli.

    Eşini seven, hatta kaçarak evlenen bir hanım, bir gün eşi Muhtar adayı olduğunda eşine oy vermediği görüldü.

    Çünkü oylama sonunda eşine bir tek oy çıkmıştı.

    O da herhalde adayın kendisine aittir.

    Geçersiz oy da olmadığına göre eşini çok seven bu kadın, Muhtar olma konusunda öbür adayın daha başarılı olduğuna inanmaktadır.

    Adana Vaizi iken Milli görüş adayı olarak Karaman belediye başkanlığına aday olan Mehmet Bilgiç merhum, Karaman’a geldiğinde va’zını dinleyenler oy verseler başkan olabileceğine inandığı için aday olmuştu ama seçimde başkan olamadı.

    Çok dindar bilinen ve kendisine hayran olan bir tarikat ileri geleniyle bu oy alamamanın sebebini görüşürken,

    “Memedim, sana ben de oy vermedim.

    Memedim, Karaman’a İçişleri Bakanı gelse sen ona içkili sofra kuramazsın. Böylece Karaman’ın işleri yürümez” deyivermiş.

    Müftü, Vaiz, İmam, Müezzin konusunda vatandaşımızın temiz kanaati ne kadar güzel.

    Ben, insanımızın bu sebeplerden dolayı oy vermediğine kızmıyorum.

    Onları bu kanaate sevk eden yılların politikacılarına kızıyorum.

    Köşeyi dönmeyen, hortum takmayan, yalan söylemeyen, içki içmeyen, vatandaşın isteklerini sigara paketinin üzerine yazıp bitince atmayan birinin politikacı olamayacağı kanaati verilmiş insanımıza.

    Muhterem Necmettin Erbakan, 1969 yılında Konya’dan bağımsız aday olduğunda aldığı oyla tam üç milletvekili çıkabilirdi.

    Halbuki 1969 dan önce eski Diyanet İşleri Başkanı Muhterem İbrahim Elmalı’da bağımsız aday olmuştu ama Konyalılar ona yeterli oy vermemişlerdi.

    Merhum Erbakan, bu kanaati biraz kırdı ama tam kırılmadı.

    Solcular hala vatandaşa kızmaya devam ediyorlar.

    Bir iktidara gelseler halkı adam etmesini çok iyi biliyorlar ama bir türlü ayağa kalkamıyorlar.

    Sayın Menderes, Demirel, Özal ve Tayyip beylerin seçimlerde sol muhalefet üzerine biraz daha fazla gitmesine dikkat edin.

    Sağ iktidarlar, halkın solcu partilere öfkesini keşfetmişler ve o öfkeyi kabartarak oy almayı hep başardıkları halde halkçı geçinen sol partiler bu inceliği kavramadıkları gibi kavramama konusunda da ısrar ediyorlar.

    Bu seçimde en çok üzerinde durulacak olan da halkçı olduğunu söyleyen Halk parti ile Ergenekon ve Basın olacak.

    Halk partiye bir şey demiyorum.

    1950 yılından beri altmış yıldır aynı yanlışı yapmaya devam ettiğine göre, halkın değerlerine karşı durarak, halkı eğitmeye zorlayarak kendini zayıflatmaya ve iktidardan düşmeye devam ettiğine göre onlara bir şey demenin faydası yok.

    Ama basının ve basın mensuplarının kendilerinin bu son olaylarda haklı veya haksızlıklarına bir şey demeyeceğim.

    Çünkü perdenin gerisini gören yok.

    Görüp de haber veren de yok.

    Hatta en yetkili makamdakinin dahi “Neler oluyor?” diye şakın şaşkın baktığı konusunda haber alıyorum.

    Burada basının ve mensuplarının bu seçim öncesi neden üzerlerine daha fazla gidildiğine bir bakmalarında fayda var.

    Neden bizim üzerimize en çok giden halktan destek görüyor? Diye kendilerine sorup doğrusunu yapmalarında fayda var.

    “Ben suçsuzum” diye bağıranın aleyhine delil olmağı sürece sözü benim için geçerlidir ama sana birileri ısrarla “Suçlusun” diye vururken seyircilerin yüreği serinliyorsa ortada bir sorun var demektir.

    Ve birileri de bunu istismar ederek “Beni desteklerseniz daha nicelerini döveceğim” diyor ve de destek görüyorsa sorunun kaynağı sizsiniz demektir.

    Mahallenin kabadayısı, sokak ortasında birisini döverken mahalle halkının çoğunluğunun yüreği seviniyor, dili de “Oh olsun” diyorsa dövülen o olayda suçsuz bile olsa kendisine çeki düzen vermesi gerekir.

    Bu yazımda kastettiğim, “Beni anlamıyorlar, ailem anlamıyor, öğretmen arkadaşlar anlamıyor, patronlar anlamıyorlar, sanatçılar anlamıyorlar…” gibi sızlananlar, siz kendinizi anlamadığınız sürece, siz başkalarından anlayış beklemeyiniz. Başkaları sizi anlamayacaktır.