ÇAĞDAŞ
BATTALGAZİ (2)
24/12/2018/Pazartesi/Milligazete
Çağdaş
Battalgazi, bir gün geldi ve kapıdan girerken selamdan sonra Bana bir hafta
içinde İslam İlmihali yaz dedi.
Ben
de ona, Ben değil merhum Ömer Nasuhi Bilmen hoca olsa yine yazamaz bir hafta
içinde. Benim yazdığım İman ve Altı Şartı isimli kitabımla İslamın Beş
Şartı isimli eserimi birleştirelim, ilave olarak Otuz iki Farzı da
ekleyelim dedim.
Tamam, kağıt parası benden baskı parası
senden on bin adet basılsın dedi.
Üç
bin adette 52 hutbeyi içeren bir Hutbe kitabının baskı masrafını değerli bir
yayıncımız üstlendi, Mustafaya teslim edildi.
Hutbe
kitaplarını o devlete otobüsle giden yolculara birer paket vererek sokmasını
başarır.
İlmihal
kitabını gümrükten geçirirken, haddinden fazla gümrük vergisi isterler.
Paranın
olmadığını bahane eder, gümrük deposuna kitapları koyarlar.
Deponun
neresine koyulduğunu öğrenir ve o devletin Başkentinin Emniyet Müdüründen aklı
ve bileği sağlam bir hırsız ister.
Müdür, o özelliklere sahip bir hırsız gönderir.
Mustafa,
hırsızı arabaya alır, gümrüğe getirir, kitapların olduğu yeri gösterir.
Bu
kitapları başkente getirirsen sana bin dolar der.
Hırsız
da bir gün içinde kitapları Mustafaya teslim eder.
Mustafa
da bu kitapları parasız dağıtır.
***
Bir
gün evine gittim. Evin alt tarafında arabamı koyacak bir yer buldum, tam
arabamdan inerken kendi kendini otopark görevlisi tayin eden biri geldi Beş
yüz bin, hacı abey bu günkü parayla beş lira dedi. Ben parayı vermek üzere
iken Mustafanın evini sordum, Haaa Mustafa abeyin misafiri isen para almam
dedi ve almadı.
Biz
Mustafa beyle saatlerce kaldık, lokantadan yiyecek getirtti, lokantacıya
ödeyeceği paradan biraz fazlasını garsona bahşiş olarak verdi.
Mustafadan
sipariş geldiğinde garsonlar, götürme yarışına girerlermiş.
***
Beni
uğurlamak için çıktığında otopark görevlisinin cebine de beş milyon, bu günkü
parayla yirmi lira koyuverdi. Değnekçi de işini biliyor.
Komünistlikten
yeni kurtulan ülkenin üst düzey bürokratlarından biri Türkiyeye geldiğinde
anlattı: Bir gün bizim başkentte oturuyoruz. Bir Türk doktor parasızlıktan
şikayet etti. Mustafa ona sünnet yapabilir misin? Diye sordu. O da Evet
deyince bir araba kiraladı, bir davulcu, bir zurnacı buldu ve Bütün köyleri
gezeceksin parasız sünnet yapacaksın, çocuk başı on dolar dedi. O yıl bört bin
beş yüz çocuk sünnet etti diye anlatmıştı.
***
Sahip
olduğu bütün servetini bağlı olduğu İslâmi bir kuruluşa bağışlayan cömert
insanları da tanırım ama onlar, kendi kuruluşunun dışından bir İslâmi kuruluşa
bin lira bile vermezler. Akrabalarının fakirlerini bile ihmal ederler.
Mustafa
çok yönlü hizmet eden bir kahramandı.
Hastahane
ziyaretimde bana Mirac Gecesine on beş gün var. Şöyle otuz iki sayfalık bir
büroşür hazırlasan, kağıdı benden baskısı Cantaştan olmak üzere bana iki bin
adet basıversen dedi.
Hemen
dedim ve daha önceki hazır yazılarımı düzene koyup tam baskıya geçeceğimizde
Anadolu Gençlik Derneği de haber almış, on bin adet de onlar istedi ve o sene
Mirac gecesi öncesi dağıtıldı.
Mustafa,
iki bin adet kitabı, hastahanede teslim alınca Mirac gecesinin gündüzünde
hastahanede yatırken, hastahanede o gün bulunan başhekim, doktorlar,
hemşireler, diğer hizmetliler, hastalar ve hasta refakatçilerinin sayısını
tespit ettirmiş ve İstanbulun en ünlü baklavacısından 280 kilo baklava
getirtip güzel bir ambalaj içinde Mirac gecesi hediyesi olarak bir kitapçıkla
beraber bir paket baklava hediye etmiştir.
Varmış
da vermiş demeyin. Sizin olsaydı bunu düşünebilir miydiniz?
Kaç
tane zenginimiz, böyle bir şeyi bu güne kadar yapmıştır?
Ziyaretine
gelen bir dostunun fırıncı olduğunu bildiğinden ekmeğin maliyet fiyatını sorar
ve az bir kârla doksan bin ekmeği peşin satın alır. Ramazanda her gün üç bin
ekmeği fakirlere dağıttırır.
Bir
gün kendisine Bu parayı nereden bulursun, kimseden de istemiyorsun? dediğimde
Ben paradan kaçarım, bir başka yere giderim ben oraya varmadan para oraya
varır ve ben varırken bana sırıtır. Ben de alır alır dağıtırım dedi nasıl
kazandığı konusunda da bir tane de örnek veriverdi. O, ticari kafasını hep
Kuran hizmetine kullandı.
Ülkenin
en zenginleri parasız yaşayıp gidiyorlar. Televizyondan Ben hiç para taşımam
diye de hava atıyorlar. Lokantada yemek yese lokantacı para almıyormuş. Tıraş
olsa berber para almıyormuş. Cepte de para taşımıyorlarmış.
Mustafa,
berbere verdiğinin biraz fazlasını berber çırağına veriyordu.
Evinde
Halil İbrahim sofrası hep açık olurdu.