ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ÇAĞDAŞ YİĞİTLERİMİZ


    Avrupa’nın en kuzeyinde bir başkente konferans için gittiğimde gündüz şehri gezerken öğle yemeğini yemek ve de namaz kılmak için bir Türk’ün açtığı lokantaya gittik.

    Lokantaya girince masalardan birinde bir tanıdığı gördüm.

    O bana doğru geldi, ben de ona doğru yürüdüm, karşılaştık, kucaklaştık ve masaya oturduk.

    Masadaki diğer üç kişiyi tanıttı.

    Benim tanıdığım bu yiğit adam, o bölgede yirmi kadar Kur’an kursu açmış değerli bir insan.

    Masadakilerden biri de lokantanın sahibi.

    Başkentte kurs hocalarının eğitildiği iki katlı evin her gün yemeğini ücret almadan gönderen bu lokantacıya ben sordum, en çok hangi Türk filmlerini seversin? Dedim.

    Malkoç oğlu, kara Murat gibi filmleri sevdiğini söyledikten sonra “nerde o yiğitler be hocam” dedi.

    Ben de kendisine “o yiğitler benim karşımda oturuyorlar. Bu üç yiğit, çağımızın Malkoç Oğlu’ sudur. Sen de onlara yardım eden hancı gibisin” demiştim.

    O başkentte Üniversite tahsili yaparken beni konferansa davet eden o çağdaş Malkoç Oğlu bu günlerde Afrika’nın bir başkentinde açtığı Kur’an kursunu yönetmekte.

    Yiğit, İslâmî ve insanî değerlerin korunması, yaygınlık kazanması, her insanın gönlünde çiçek açması için gerektiği zaman mal ve can cimriliğinde bulunmayan adamdır.

    Kendini bilen, Rabbini bilen, Rabbin yarattıklarına saygılı ve sevgili olan, onlardan kirlenenleri tertemiz hale getirmeye çalışan ve bu uğurda hiçbir şeyden çekinmeyen insandır.

    Başkalarının Fatihliğini, kahramanlıklarını anlatarak tatmin olan değil kendisi, ilgilendiği sahanın fatihi, kahramanı olandır.

    Rabbimiz o er kişileri tarif ederken şöyle buyurur:

    “Onlar öyle er kişiler ki; hiçbir ticaret ve hiçbir alışveriş onları Allah’ın zikrinden (Kur’anından), namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar (ancak) gözlerin ve gönüllerin altüst olacağı (ahiret) gününden korkarlar” (Nur 37)



    “Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözü yerine getirdi¬ler. Onlardan bir kısmı adağını yerine getirdi (canını verdi) kimi de (Allah için ca¬nını vermeyi) beklemektedir. (özlerini ve sözlerini) hiç değiştirmediler.” (Ahzâb 23)

    Kur’anı kerimde “yiğit” anlamına gelen “feta” kelimesi öncelikle İbrahim Aleyhisselâm için kullanılmış.

    İnsanların gönül ufuklarını kara bulutlar gibi kapatan, “Bundan ilerisine gidemezsiniz, bundan ilerisini hayal bile edemezsiniz” diyen putları yere seren İbrahim Aleyhisselâm feta (yiğit) olarak tanıtılmakta. (Enbiya 60)

    Yine Kur’anı Kerimde Firavun gibi çağının en büyük ve en güçlü kralının zulme dayanan saltanatına son veren Musa Aleyhisselâm’ın azığını taşıyan insana da feta (yiğit) kelimesi kullanılmış. (Kehf 60-62)

    Medrese-i Yusufiyyede (hapishanede) Yusuf Aleyhisselâm dan iman dersleri alan iki mahkum içinde feta (yiğit) kelimesi kullanılmış. (Yusuf 36)

    Şehirde kralın kan kusturan kurallarına uyarak veya seyirci kalarak yaşamaktansa mağarada Allah’a kul olarak yaşamayı tercih eden yedi delikanlıya da feta’nın çoğulu olan fitye (yiğitler) kelimesi kullanılmış. (Kehf 10)

    Ve dünya güzeli bir kadın, kapıları kapadıktan sonra “Haydi gel” dediğinde “Allah’a sığınırım “ diyerek harama uçkur çözmeyen Yusuf Aleyhisselâm için de feta (yiğit) kelimesi kullanılmış.

    Rabbin eğitiminden geçenler Rabbin yarattıklarına boyun eğiyorlar. İbrahim Aleyhisselâmın babası Nemrut’un yakınlarından.

    Nemrut’un zulmüne baş kaldırmasa bir eli yağda bir eli balda yaşayıp gidecek.

    Ama insanlığın onurunu kurtarmak, insanı hayvanlardan daha aşağı düşmesine engel olmak için Nemrut’a baş kaldırır. Bu dünya hayatında birçok bela ve musibetlerle karşılaşır ama sonu gelmez senelerde cennetin nimetlerini kazanır. Ayrıca kıyamete kadar, put insanlara baş kaldıran hürriyet sevdalılarına önder olur.

    Çağdaş ekonomiye göre yetişen bir kısım kültürlü insanlarımız liberal ekonominin gereği olarak fuhuş sektöründe hem kadın hem erkek pazarlamak suretiyle hem bu dünyada hayvanlardan daha aşağılarda debelenmeyi hem de ahirette cehennemde yanmayı hak etmekteler.

    Biz, yolumuzda yürürken hiçbir çağda değerini yitirmeyen peygamber kafilelerinin izinden ayrılmayacağız.

    Ecdadımız bu Kur’andaki feta kelimesiyle isimlenen bir teşkilat kurmuşlar. Adına “fütüvvet” teşkilatı demişler.