ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ÇOCUKLARIMIZIN İSTİKBALİNİ DÜNYA İLE SINIRLAMAYALIM


     ÇOCUKLARIMIZIN İSTİKBALİNİ DÜNYA İLE SINIRLAMAYALIM

    Anneler ve babalar, ciğerpare yavrunuzun kısacık ömrü için saçınızı süpürge, alın terinizi hamurunuza su yaptığınızı biliyorum.

    Ama istikbal, bu kısa ömür değildir.

    Bu dünya, ahiretin ana rahmi gibidir.

    Çocuklarınızın istikbalini cennete varıncaya kadar düşününüz ve ona göre tedbir alınız.

    Bu günden itibaren çocuklarınızın minik ellerinden tutunuz ve en yakın camiye gidip görevliyle görüşüp kaydını yaptırınız

    Hocalar, siz de dinleyiniz:

    Ermenekli Saffet Efendi, (1293 (1877)-1965) bir gün Sultanahmet camiinde öğle namazı kılar.

    Namazdan sonra görevliler ona saygıda kusur etmezler ve avlunun dış kapısına kadar uğurlarlar.

    Müezzinlerin bana anlattığına göre o günlerde caminin avlusunda mahallenin çocukları top oynuyorlarmış.

    Top oynayan çocukların çalımlı oyunlarının arasından geçerek dış kapıya geldik ve uğurlarken biraz mahcup eda ile hoca efendiye “Hocam kusura bakmayın, bu top oynayan çocukları avludan kaç kere kovduksa da engel olamıyoruz” dedim.

    “Hoca, bana dönerek “Sakııın, sakın kovmayın. Namaz kılmıyorlarsa da yine kovmayın. Kilise çanının gölgesinde top oynamaktansa Minarenin gölgesinde, top oynamaları daha iyidir” dedi.”

    Daha önceleri bu sütunda gayri Müslim bir vatandaşımızın nasıl Müslüman olduğunu şöyle yazmıştım:

    “Değerli bir Noterimiz telefon etti ve Cantaş yayınevine geldi. Yanında otuz yaşlarında bir delikanlı vardı. Noter: “Eski Hıristiyan, yeni Müslüman filan” dedi.

    Nasıl Müslüman olduğunu sorduğumda,

    “Ben dinine bağlı bir Hıristiyan annenin çocuğuyum. Babam ben küçükken ölmüş. Annem ben askere gidinceye kadar elimden tutup her hafta kiliseye götürdü. Asker dönüşü yine kiliseye devam ettirdi. Bir gün dükkanımda dinleri düşünmeye başladım.

    Kiliseden hiçbir şey öğrenmediğimin farkına vardım.

    Yahudilik hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

    Müslümanlıktan  ne bildiğimi düşündüm, Ezanı baştan sona içimden okuyabildim.

    Dükkanımın karşısındaki caminin müezzini bana ezanı ezberletmiş.

    Annemin isteğiyle devamlı gittiğim kilise bana hiçbir şey öğretmemiş fakat hiç de dikkat etmediğim cami bana ezanı ezberletmiş.

    Ben Müslüman olayım dedim ve hemen ilk aklıma gelen uzun zamandır dostum  olan Noterin yanına gittim ve gerekeni yaptım” diye cevap verdi.”

    Kanunla Kur’an okutmanın yasak olduğu 28 Şubat döneminde bir kasabanın imamı anlatmıştı:

    Yaşı ne olursa olsun yaz kursuna gelen çocukların hepsini camiye aldım ve yaş guruplarına göre ders veriyorum.

    Kapıdan 1940 lı yılların CHP jandarması gibi biri giriverdi.

    Beş-altı yaşındaki çocukların gurubuna yöneldi, Milli Eğitim müfettişi olduğunu söyledikten sonra sordu “Bunlara ne öğretiyorsun?” dedi.

    “Bale dersi veriyorum” deyince benim niyetimi anladı, beti benzi attı ve derhal cami dışına çıktı. Bir daha gelmediği gibi bir şey de çıkmadı.

    Köy ve şehirlerdeki diyanet görevlisi kardeşlerim, beşikte yatandan, mezara hazırlık yapana kadar herkese dinini öğretmekle görevliyiz.

    Hiçbir kimseyi 365 gün geri çevirmemeye dikkat edelim ve bu yaz boyu iki aylık zaman içinde bir Müslümana en zaruri bilgileri vermeye çalışalım.

    Bu çocuk bir daha bu imkanı bulamayabilir düşüncesiyle hareket edelim ve bir dakikalarını boşa vermeyelim.