ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ÖNCE ALLAH, SONRA ANNE-BABA


    ÖNCE ALLAH, SONRA ANNE-BABA

    09/05/2022

    Mahmut Toptaş

    Kendisine kulluk emrinden sonra ilk sıraya anne babaya iyiliği emreden Rabbimiz. (Nisa süresi ayet 4/36)

    Kendisine  şükürden sonra anne babaya teşekkürü öğütleyen yine Rabbimiz.  (Lokman süresi ayet 31/14) (Nisa süresi ayet 4/36)

    Yani anne ve babaya karşı neyi nasıl yapacağımızı en iyi şekilde öğreten Rabbimiz, onlara “Öff” bile demeyi yasaklamış. (İsra süresi ayet 17/23)

    Hatta anne ve babası gayri Müslim olanlara da onlara iyi davranılmasını emretmiş ancak inkara veya harama götürecek emirlerini tutmamamızı bildirmiş.

    Bu ayete binaen, Fıkıh kitaplarımızda, anne ve babası kötürüm olsalar ve “Beni sırtında kiliseye götür” deseler götürmez; ama sürünerek kiliseye giden anne veya babasını evine getirmek için kilisenin kapısından sırtına alarak getirmesi gerekir demişler.

    Evimizin direği babalarımızla, evimizin yanık yüreği analarımızdır, bizi birinci derecede hayata hazırlayanlar.

    Baba, alın teriyle unumuzu alansa, anne, sevgiyle yoğuran ve bize sunandır.

    Acı biberi yiyip  tatlı süte dönüştürendir anne.

    Toprağı alın teriyle sulayan ve kara toparktan bize en tatlı yiyecekler sunandır baba.

    Anne ve babamızı da yaratan ve onlara evlat sevgisi sunan, ve bizleri gözleri gibi korumayı öğreten, Allah celle celalühtür.

    Biz, anne ve babamızdan önce onları bize, bizi onlara hediye eden Rabbimize kulluk edelim.

    Ardından onların gönül telini titretecek “Öff” kelimesini bile demeyelim.

    İyilikle muamele edelim, onların bize yaptıklarının teşekkürünü, onların gönlünü alarak yerine getirelim.

    Kocaman yürekli baba ile yanık yürekli annelerin ahı olmasın üzerinizde.

    Bunun için de sağlam bir iman, ihlaslı bir amel ve kuyumcu hassasiyetiyle işlenmiş bir edep gerekir.

    Yaşı seksen beşi geçmiş, yönünü kıbleye dönmemiş, yüksek bir bürokratın döndüğü köşelerle, Boğaz’da lüks bir evde yaşayan bu bayan, bir tek oğlunu bana ve eşime anlatıyor, “Oğlum Yeşilköy’de kalır. Çok iyidir, bayramlarda ve anneler gününde telefon etmeyi hiç ihmal etmez.”

    Ana yüreği işte budur.

    Senede bir defa görüşmek yok ama üç defa sesini duymak ona yetmezken yetiriyor.

    Kapitalist eğitimle yetişen oğul da anlatıldığı gibi.

    Rabbimiz, kafirleri bize tanıtırken iki guruba ayırır.

    Birinci gurup kendileri gibi insanların kurallarını Allah’ın koyduğu kıstas ve ahkamından üstün görerek o şahısları putlaştıranlar,

    İkinci gurup ise Allah’ın gönderdiği peygamberlerden bazılarını Allah’ın oğlu kabul ederek kafir olanlar.

    Bir insanın bu dünyada en fazla uzak durması, yaklaşmaması, korunması, sakınması gereken şey müşrik  olmaktır.

    Bunlardan birine girenlerin annesine, babasına, evladına, komşusuna, milletine olan zararı, faydasından fazla olur.

    Çocuğunun bu dünyada ihtiyacı olan sağlık, barınma, yeme içme, eğitim gibi her şeyini en üst seviyede sağlayan anne baba, onu kafir olarak yetiştirdiğinde, eski kavimlerden çocuğunu, putunun önünde kurban vermeyi ibadet sayan ve kurbanlık çocuğunu süsleyip püsleyen anne ve babadan ne farkı olur?

    Böyle bir eğitimden geçen çocuk, anne ve babasına ne kadar iyi davranır?

    Anne ve babaya iyiliğin ibadet olduğuna inanmayan birinin anne ve babaya davranışından ne umulur?

    Belçika’da Müslüman olan bir delikanlı, ailesi tarafından reddedilir.

    O da ayrı bir eve yerleşir ve bakıma muhtaç dedesine anne ve babası bakmayınca onu da evine alır ve dedesine o bakar.

    Dede ölünce ortaya çıkar ki, dede, evini torununa verilmesi için vasıyyetname bırakır.

    Anneyle baba, çocuklarının dedeye bakmasını, eve sahip olmak için olduğunu söylerler ama sonunda utanırlar.

    Çocuk, anne ve babasına “Ev sizindir. Ben vasıyyeti kabul etmiyorum, siz dedemin mirasçısısınız” der ve malı da onlara bırakır.