ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    İŞÇİLER VE ÜCRETLERİ


    Bir çok evde, camide, sanat galerilerinde sergilenen, özel koleksiyonlarda saklanan çok değerli Haddatların kaleminden çıkmış, sevgili peygamberimizin bir hadisi şerifi vardır, “SEYYİD-ÜL’KAVMİ HADİMİHÜM/Toplumun efendisi, onlara hizmet edendir” (Abdullah bin mübarek, Cihad, İmam Muhammed eş’Şeybani, Siyeri kebir, Hatib, Tarihü Bağdat 10/187, Ebu Nuaym, el-erbeiyn es-sufiyye, Sülemi, Adab-üs’sohbet)

    Bu hadisin hat ve tezhibine hayran olup çok yüksek paralar vererek evine asan bir çok kişi vardır ki, çevresindeki insanlara saygısı yoktur.

    Hadisi hutbesinde okuyup cemaatine sahip çıkmayan, onların cehenneme çıkacak yolunun önüne geçip, “Bu yol cehenneme çıkar, dönün bu yoldan” demeyen İmamlarımız vardır.

    Eline geçen makam, rütbe, şöhret ve servet sebebiyle insanların kendine hizmet için yaratıldığına inanan insanlarımız vardır.

    Patronluğunu, işçilerinin insanca yaşayacakları ücretle gösteren, işçilerini kendisine yardımcı bir kardeş gibi gören, bayramlarda onların evine bayram ziyaretine giden, ve işçileri de kendisinin evine ziyarete gelen patronumuz en iyimser ifade ile çok azdır.

    Hazreti Ömer’in Kudüs’e girerken deveye binme sırasının deve bakıcısı işçisine geldiği için onu deveye bindirdiğini, Kudüs fatihi ile baş papazın, baş hahamın ve halkın karşılama merasiminde işçinin, makam arabası devede binili olduğunu, Hazreti Ömer’in ise devenin yularından deve çektiğini göğsümüz kabararak atlatırız ama Mercedes’e binme sırasını hiçbir zaman işçiye getirmeyiz.

    Hatta işçinin yanından geçerken gaza basıp “Yazık kokusundan bari alsın” diyerek gaza basmayı da ihmal etmeyiz.

    Kaymakamlarımız, Valilerimiz, Bakanlarımız, Başbakanlarımız halkın hizmetiyle efendileşmesi gerekir.

    Halkın evine erzak torbasıyla gitmek doğru değildir.

    Halkın hazinedeki hakkını sahiplerine iade ettikten ve hepsinin insanca yaşayacağı bir güce sahip olduktan sonra onların evine çay içmeye gitmeli ve ülkenin geleceği üzerine sohbet başlatıp onun da görüşü alınmalıdır..

    Birkaç işadamı bir araya gelerek Güneydoğu illerimizden birinde bir fabrika kurarlar.

    Fabrikanın işçi alma döneminde benimle görüşerek “Hocam, bu ilimizde işsizlik had safhada. Asgari ücretin yarısına çalışabilmek için araya Valiyi ve Belediye başkanını aracı yapıyorlar. Babası da çalışan çocuğun kendisi de asgari ücretin yarısına çalışmak istiyorlar. Yani rıza pazarlığı tamam” demişlerdi.

    Ben de kendilerine Rızanın olması için zaruretin bulunmaması gerektiğini söyledim. Açlıktan ölmek üzere olan bir adam, yarım ekmek için bir gün çalışabileceğini size söylerse bu razı olmuş anlamına gelmeyeceğini anlatmış ve o şehirde o çalışacak delikanlının yeme içme, barınma, insanca yaşamasını temin edecek rakamı hesap ettirin ve öylece ücret ödeyin demiştim.

    Hz. Ömer devlet başkanı olduğunda özel işlerine zaman ayıramadığı için kendisine maaş bağlanması teklif edilmiş.

    O da, Medine şehrinde bu nüfusla kaç paraya yaşanabileceğini tespit ettirdikten sonra kendi maaşını asgari ücret olara ilan ettirmiş.

    İnsanların hizmetlerini ve başarılarını esas alarak ücretleri belirlemiş ve sahabeden bir çoğu devlet başkanından fazla maaş almış.

    En az alanınki ise geçimini temin edecek kadar imiş. (Bak, Tarihi Yakubi, 2/153)

    Devlet başkanının midesi ile herhangi bir insanın midesi arasında çeyrek ekmeklik fark olabilir. Şişmanla zayıfın elbisesi arasında yarım metre kumaş farkı olur. Onun içindir ki, en az ücret insanca yaşayabilecek kadar olmasına dikkat edildikten sonra hizmetleri ve başarıları ödüllendirmek için üst sınır yüksek tutulmuştur.

    Günümüzde esnaf, memur ve işçinin maaşına zam geldiğinde “Bizim vergilerden gidiyor” diye zama kızar. Halbuki zam alan memur ve işçi o parayı yine esnafa verecek.

    İbn-i Haldun altı yüz yıl önce, memurların ücretinin yüksek olmasını, vergilerin az olmasını teklif eder ve buna uymayan devletlerin yıkıldığını haber verir.

    M.E. Bakanlığı yayınlarından olan İbn-i Haldun’un Mukaddimesinin 2/58 inci sayfasından itibaren Vergilerin artırılmasının hazineye de hayrının olmayacağını, çünkü vergi yükü altında inleyen insanların gelirle vergi arasındaki dengenin bozulması sonucu halkın çalışma azminin kırılacağı, işten el etek çekeceği, vergiler alınamayınca memurların baskılarının artacağı, baskılar artınca da üretim ve imarın duracağı ve sonunda hem devletin hem de halkın zarar göreceğini söylüyor İbn-i Haldun. (İbn-i Haldun, Mukaddime, M.E.B. Yay, 2/60)

    Devleti yönetenlerde israf, masraf, zevk-i sefa arttıkça vergiler artar. Vergiler arttıkça üretim düşer. Üretim düştükçe askerlerin ücreti artar ve devlet yıkılır. Doğuda Abbasilerin, Batıda Ubeydiler devleti hacılardan bile vergi almaya başlamış ve yıkılmışlar. Selahaddini Eyyubi’nin ilk işi bu vergileri kaldırmak olmuş ve devleti yeniden diriltmiş. (İbn-i Haldun, Mukaddime, M.E.B. Yay, 2/62)

    Günümüzde haclar, bin dolarla tamamlayabilecekleri hac görevini beş bin dolardan aşağıya tamamlayamıyorlar.

    Devlet, devletliğini yapmalı.

    Ticarete, ziraata el atıp çiftçilik yapmamalı.

    Pazarda halkın karşısında simsarlık etmemeli.

    Bu esnafın rekabetini, çalışma azmini öldürür.

    Vatandaşın malını alırken ucuza almak için baskı uygular esnafa zarar verir, esnaftan mal alırken yine baskı uygular ucuza satın alır yine zarar verir.

    Pahalıya aldığı malı satamayınca ucuza satar yine esnafa zarar verir.

    Esnafa verilen zarar halka döner.

    Esnaf zarar görünce vergi veremez.

    Devlet vergi alamayınca yönetimi sağlayamaz.