ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    İNSAN DENİZ VE AĞAÇ


    Sırtını bankanın duvarına dayayarak kaldırım üzerinde dilenen insanın haliyle denize bakarken susuzluktan kuruyan ağacın hali birbirine ne kadar benzer.

    Denizde milyonlarca ton su dalgalanıp durmakta, dalgalar arasında oynaşan beyaz köpüklerle etrafa hava atmakta.

    Tepedeki ağaç ise suya bakarken susuzluktan kurumakta.

    Esen lodos rüzgarları bile ağacın özünden su kapıp kaçmakta.

    Dilenci kaldırımda otururken bankaya girip çıkanların, bankadan para götürüp para getirenlerin ayak dalgaları arasında onlardan değil yine cebinde bozuk parası olanlardan para dilenmekte.

    Topladığı paraları bankaya yatırarak lodos rüzgarının ağacın özündeki suyu çaldığı gibi banka, dilencinin parasının özünü kaçırmakta.

    Zenginler mahallesinin arka sokaklarında zengin evlerin gölgesinde kalan gecekondularda hayat soluyan insanlar, deniz kenarında susuzluktan solarken denizin rutubetinden faydalanan ağaçlar gibi de değiller.

    Uzaktan suya hasret yapraklarla denize bakan ağacın dibine vadiler dolusu deniz suyunu dökseniz o ağaç, susuzluğa dayanırken tuzlu suya dayanamaz ve kurur.

    Deniz dile gelse de ağaca konuşsa ve “Ben de senden daha fazla tatlı suya muhtacım. Gökyüzünden yağan yağmurlar bana da hayat verirler” dese ağaç dallarını öne doğru sallayarak tasdik etmekten başka bir şey yapmaz.

    Harem kuran haraminin biri penceresinden başını uzatıp villanın arka sokağındakilere “Sizin bir ömür kazandığınızı ben korumalarıma harcıyorum ama yine de canımdan emin değilim.

    Villamda yaşayamaz hale gelip rezidansa taşınıyorum orada da kör kurşun gelip bizi buluyor” dese fakir ne cevap verir?

    “Sen yağ ile balı bulamadığından yiyemiyorsun, ben soframda olduğu halde yüzüne bakarken yiyemiyorum. Şekerim var, kolesterolüm var, tansiyonum var” dese ne der?

    Denizin rutubetiyle ağaçları kurumaktan kurtaran Rabbimiz “Onların mallarında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır” buyurmuş. (Zariyat süresi ayet 19, Mearic süresi ayet 24-25)

    En’am süresinin 141 inci ayetinde de “onarın haklarını hasat zamanında veriniz” buyurmuş. (Bak: Mearic 24-25, En’am 141,)



    Hırs rüzgarlarının önünde gazel gibi oraya buraya savrulan insanlarımız, babadan kalan malı bölüşürken birbirlerine kurşun yağdırmaları, karşı tarafı susturmak için mafya tutmaları, babasını öldürmek ve servete genç yaşta sahip olmak için tetikçi tutması neyin nesi?

    Bir belgeselde seyretmiştim.

    Kutuplara yakın yerlerde yaşayan bazı ağaçlar kış günlerinin şiddetli geçtiği aylarda ağacın boyunca kar olmasına rağmen susuzluktan kuruduğunu anlatıyordu.

    Şaştım ve su içinde susuzluktan nasıl kurur diye dikkatle izledim.

    Soğuk o kadar şiddetli olurmuş ki, karları buzlaştırdığı gibi ağaçların özündeki özsuyu da dışarı çekip buzlaştırır ve ağacı su içinde susuz bırakıp kuruturmuş.

    “Benim derdim bana yeter” diyen ne güzel söylemiş.

    Ömer hayam:

    “Der în dünya kesi bî ğam ne başet

    Eger başet beni adem ne başet”

    Bu dünyada dertsiz adam bulunmaz.

    Eğer bulunursa o da adam sayılmaz” demiş.