İSTİKBALİMİZİN SON DURAĞI
11/04/2019
Bizim İstikbal anlayışımız cennette biter.
Ne bu dünyanın bütün yiyecekleri, ne giyecekleri ne de
kullanacakların tamamı bizim cennete giden yolumuzda ancak azığımız olur, ama
engelimiz olmamalı.
Bütün yiyecekler bizim olsa midemizin sınırı vardır.
Bütün giyecekler de bizim olsa yıl 365 gündür.
Onun için kazandığımızı paylaşmak da cennete götüren,
istikbalimizi taçlandıran şeylerden olmalıdır.
Hepimizin en sevdiği anne, baba, dede, ninelerimizi
kendi ellerimizle götürüp toprağın altına bırakıp dönüyoruz.
Bizim de oraya gideceğimizi biliyoruz.
Buna rağmen İstikbal deyince aklımıza ev, eş, makam,
para, şan, şöhret
gibi şeyler geliyor.
Bunlar, bizim o sonsuzluk aleminde iyi yerlere
gelmemiz konusunda engelimiz olduğu gibi bizim o son durak dediğimiz cennete
götüren vasıtamız da olur.
Onun için biz, servet düşmanı olmadığımız gibi servet
elde etmek için her yolu mübah görenlerden de değiliz.
Bütün bir dünya, altın olsa ve terazinin bir tarafına
konulsa, öbür tarafına da haksız yere akıtılan bir damla kan konulsa bizim
terazimiz de kan ağır basar.
Hem kazandıklarımızın tadı dostlarla beraber
olduğumuzda daha tatlı olur.
En sevdiğiniz yemeği tek başına yiyebilir misiniz?
En pahalı elbiseyi evinizde gece karanlığında
giymezsiniz.
Fakirlikten çıplak gezenler arasında da giyemezsiniz.
Yediğinizden yedirirseniz yediğinizin tadı artarken
sevabınız da artar ve istikbalinizin son noktası olan cennete doğru yol almaya
devam edersiniz.
Allah ve ahirete inanmayanlar da bu dünyada sahip
olduğu dünyalıkları etrafıyla paylaşırsa tad alma zevkini onlar da alır ama
ahirette inanmadığı cennete koymazlar.
Çocuklarımızın istikbalini konuşurken eğitimi,
sağlığı, güvenliği, özgürlüğü gibi temel değerler verilirken istikbalin
sınırını kabir taşıyla sınırlamayınız.
Asıl ve uzun yolculuğun kabir taşının
altında başladığını anlatınız.
Onun için yıkılacak olan evler, kuruyacak olan
ağaçlar, solacak olan güzellikler, sönecek olan saltanatlar
bizim sınır
taşımız olmasın.
Dünyanın bütün nimetlerinin helal olanlarını
dünyalılarla beraber kullanmaya, dünyamızı yaratanın kurallarına göre kazanmaya
ve dağıtmaya dikkat edersek Allah celle celalüh, bize öbür dünyada yıkılmayacak
saraylar, solmayacak çiçekler, kokmayacak, kirlenmeyecek sular lütfederken
ihtiyarlamayan, yorulmayan, strese girmeyen, hoşlanmadığımız hiçbir şeyin
olmadığı, canların çektiği, gözlerin zevk aldığı her şeyi vereceğini vadediyor.
Ahirete imanımız ve o iman doğrultusunda
yaşamaya çalışmamız bizi bu dünyada da izzetli, iffetli, muhabbetli, şanlı,
şerefli bir hayatı yaşamayı sağlar.
Ben ahirete inanmam, ne varsa bu dünyada var
diyenlerden kaç tanesinin mutlu olduğunu gördünüz ki..
Kırk yaşına kadar yemiyor, içmiyor, ihtiyarlığımda
yerim diyor. Bir gün yaşlandığında tam yiyeceği zamanda doktora gidiyor ve
yağlı yemeyeceksin kolesterolün var, ballı yemeyeceksin şekerin var,
güzellerle oynaşmayacaksın kalp var diyor.
Onun için en iyi yol, Allah için kazanmak, Allah için
dağıtmak ve dost yüzü görerek bu dünya nimetlerini cennete götüren at gibi,
tren gibi, gemi gibi kullanmaktır.
Bu dünyada kazandıklarımızı, ufuklarımızı kapatan ve
bizi isteklerimizin mahkumu haline getiren alet haline yükseltmemek gerekir.
En üst makam, en üst şöhret, en üst servet, en üst
saltanatın da üstündedir cennetimiz.
Ve biz, atamız Hazreti Ademin teninde iken o cenneti
gördüğümüz için, elde ettiğimiz her iyi ve güzel şeylerin daha üstününü
isterken ecelimiz geliveriyor.
En iyi sanatkarın eserini sanat severler ödüllerle,
tanıtmalarla överlerken sanatçı yeni ufuklardan cennete bakma arzusuyla yanar
ve yeni eserleri avlamaya çıkar.
İnkarcı sanatçıları belki anormal olmaya iten de bu
durum olabilir.
Biz, bütün insanlık alemi, en yüce yer olan cennete
göre yaratılmışız.
Rabbimiz her iyi ve güzele ulaşmanın bir bedeli olduğu
gibi cennete kavuşmanın bedeli de Rabbin bildirdiği yolda, geri adım atmadan,
Allahtan başka kimseden korkmadan, hem kendini, hem ailesini hem bütün
insanlığı cennete layık hale getirmek için çalışmaktan geçer.