ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ŞEFAAT (2)


    Süleyman Çelebinin “Vesiletün-Necat” isimli Mevlidinde

    “Hakk’a bağlanıp gönülden himmeti,

    Der idi vâ ümmeti, vâ ümmeti.” dediği gibi her zaman ümmetinin selameti için çalışan ve Hakkın huzurunda ümmetinin afvı için secdeye varan sevgili peygamberimiz, cennetin nimetlerini gördüğü halde gözü onlara kaymamış ve Rabbin huzurunda “ Ya rabbi Ümmetimi isterim” demiştir.

    Rabbimizde Allaha ortak koşmadan ölenlerin şefaata nail olacaklarını veya bir rivayete göre “Kur’anın hapsetmediklerini yani Kur’anın, onlar hakkında ebedi cehennemliktirler” demediği Müslümanlar için şefaat edeceğini haber vermiştir. (Bak Buhari, Sahih, bab 36, Müslim, Sahih, iman bab 85, hadis no 327)

    “La ilahe illallah” diyenlerin, şirk koşmadan Allahın huzuruna varanların şefaata nail olacaklarını sevgili peygamberimiz bize bildirmiştir.

    (Buhari, Sahih, Enbiya bab 5, hadis 3162, Tefsir bab 3, hadis no 4206, 4435, 6197, Tevhid 7002, Müslim, sahih 1/447)

    İşte bu hadislerle şefatin sınırı çiziliyor.

    İnkarcılarla Kur’anın “Onlar ebedi cehennemliktir” dedikleri şefaatin içine giremezler.

    Sevgili peygamberimiz, şehidin altı özelliğini sayarken birinin de ailesinden yetmiş kişiye şefaat edeceğini bildirir. (Tirmizî, sünen, fezaliüssahabe bab 25, hadis no 1663; İbn Mâce, Sünen, Cihad, bab 16, hadis no 2799)

    Dünyada iken Allahla kulların arasını bulmak için çalışan ve arabozanlarla mücadele ederken canını veren er kişilerin ailesi şehidi kaybetmiyorlar, şehit o imanlı ailesinden yetmiş tanesinin cennete kavuşmasına Allahın izni ile vesile oluyor.

    İnsanın insanla olan ilişkilerini düzenleyen, insanın tabiatla münasebetlerini ayarlayan, insanın Rabbiyle olan halinin sınırını belirleyen Kur’anı Kerimin de şefaatçi olacağını sevgili peygamberimiz haber vermiş ve buyurmuş: “Kur’anı okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde şefaatçi olarak gelecektir…” (Müslim, Sahih, Müsafirin, bab 42, hadis no 802)

    Her namazımızın son oturuşunda anamıza, babamıza ve bütün Müslümanlara Allahtan af istediğimiz gibi her cenaze namazında da ölen kişi için namazda Allahtan af talebinde bulunuruz.

    Bu da bizim bu dünyada aracılık görevini üstlenmemizdir.

    İyi işlerde aracı olursanız ahrette Allah sizi aracısız bırakmaz.

    Cenaze namazlarının ardından namazı kıldıran zat, “Nasıl bilirsiniz bu Ademi?” der.

    Cemaatan tanıyanlar da bildiklerinin iyi olanlarını söylerler.

    Bilmeyenler de “Allah rahmet eylesin” deyiverirler.

    Sevgili peygamberimiz de “Hiçbir Müslüman bir adam yoktur ki, öldüğünde Allaha ortak koşmayan kırk kişi onun cenaze namazını kılsında Allah onların o adama şefaatini kabul etmesin” buyurmuş. (Müslm, sahih, Cenaiz, bab 19, hadis no 948)

    Dünkü makalemde ayetlerle şefaatın olduğunu yazmıştım.

    Bu gün ise yüzlerce hadisten bir kaçını ancak buraya alabildim.

    Bu konuda en meşhur ve en sağlam hadislerden biri olan “Şefaatî, li ehlil kebairi min ümmetî/ Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah sahiplerinedir” hadisi yeterlidir. (Ebu davud, sünen Şefaat, bab 23, hadis no 4739, Tirmizi sünen, sıfatül kıyamet, bab 12, hadis no 2437)

    Büyük günah işlemeyipte küçük günahları olanlar ne olacak sorusunu da ayet cevap veriyor: “Eğer siz yasaklandığınız gü¬nahların büyükle¬rinden kaçınır¬sa¬nız, biz de sizin kötülüklerinizi örter ve sizi değerli bir yere yer¬leştiririz.” (Nisa süresi ayet 31)

    Bu dünyada ara bulucu olalım ki ahrette hem şefaat eden, hem şefaat edilenlerden olalım.

    Sevdiğimiz Allah bizi görüyor inancı içinde hareket edelim ve ona ısyan sayılacak işlerden uzak duralım.