ŞEHİTLERE ACIMAYIN
Allah için şehit olanlara acımayalım.
Kendimize acıyalım.
Değişmeyen ecelimizin Hak yolunda
geldiğine sevinelim.
Asıl acımamız gerekenler, dünyanın en
saygın Üniversitelerinde okuduktan sonra en yüksek yerlere gelmiş, yediği
önünde yemediği ardında olan ama yediğini, içtiğini yaratan, yediğini ağzına
götüren elleriyle donatan, ağzına 32 tane dişi diziveren, nefes borusuyla yemek
borusunu ayırıveren Rabbini inkar edenlere hiç acıyıveren yok.
En başta annesi ve babası ikişerden dört
elleriyle o ciğerparesi çocuklarını cehennem ateşine iteleyiverirken onlara
acıyan yine Allah için şehit olanlardır.
Var ise neden görmüyoruz gibi basit bir
mantıkla inkarcılığa ve sonunda cehenneme yöneltilen bu insanlar, kendi
akıllarının varlığını kabul ettikleri halde akıllarını hiç görmediklerini
düşünmezler.
İnkarcılardan biri sormuş: Varlığını
kabul ettiğiniz Allah, neden bu güzelleri ve güzellikleri önce yaratıyor sonra
öldürüp yok ediyor?
Bu adam, anasının karnına geri dönmeyi
hiç hatırına getirmedi.
Geniş dünyadan daracık yere girmeyi kimse
istemez.
Ölen bir Mümin için ölüm, dünya
hapishanesinden tahliye olmasıdır.
Zindandan tahliyeyi kim istemez.
Bu dünyanın en güzel yerinde en iyi
dostlarla en geniş imkanlarla yaşayan bir Müslüman, ahiretteki yerini görünce
oturduğu o yeri zindanın çöplüğü gibi görecek.
Böyle bir geçişi kim istemez ki?
Madem ecel değişmiyor, madem ki, dünya
tıbbının babası İbn-i Sina 57 yaşında ölmüş, ecel değişmeyeceğine göre bu
canı en iyi yolda değerlendiriyorlar ve
insanlığın cehenneme giden yolunu kapatmaya, Cennete giden yolu açmaya
çalışırken hakkın rahmetine kavuşmaya çalışıyorlar.
Getirip götüren Allah olduğuna göre onun
dediği doğrudur, onu inkar eden ve ölümlü olan kâfilerin dediği doğru değildir.
Rabbimiz bizi uyarır:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ
آَمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا
ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا
وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ وَاللَّهُ يُحْيِي
وَيُمِيتُ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Ey iman edenler, yeryüzünde dolaşırken
veya harbe giden kardeşleri hakkında; "Eğer bizim yanımızda olsalardı
ölmezler ve öldürülmezlerdi" diyen kâfirler gibi olmayın. Allah bunu
onların kalplerine hasret olsun için yaptı. Allah diriltir ve öldürür. Allah
yaptıklarınızı hakkıyla görür. (Al-i Imarn süresi ayet 156)
Çölde
kaybolmuş, azığı ve suyu tükenmiş bir yolcu kafilesini düşünün.
Her yönü
denedikten sonra çaresiz kalan bu insanların yanına güzel bir elbiseyle bir
adam geliyor ve beni izleyin diyor.
Biraz sonra
yemyeşil toprakların olduğu suların ve havuzların bulunduğu bir yere
varıyorlar.
Yiyorlar, içiyorlar
ve besleniyorlar.
Onları oraya
getiren zat diyor ki, Sizi daha iyi bir yere götürmek istiyorum, gelir
misiniz?
Onlardan bir
kısmı onu izliyor bir kısmı ise oraya yerleşip kalıyor.
Ahmed Bin Hanbelin
Müsnedinde Abdullah bin Abbasdan rivayet edilen hadise göre o yolcular bütün
insanlık, onları çağıran da Sevgili peygamberimizdir.
İnkarcılar da
ölüyorlar ve cehenneme yuvarlanıyorlar.
Şehidler ise
insanlığın rahmet meleği gibi ölümsüzlük şerbetini şehadetle içiyorlar ve
Rabbin rızası ile cennetini kazanıyorlar.
2278 - حَدَّثَنَا حَسَنُ بْنُ
مُوسَى حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ عَلِيِّ بْنِ زَيْدِ بْنِ
جُدْعَانَ عَنْ يُوسُفَ بْنِ مِهْرَانَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَتَاهُ فِيمَا يَرَى النَّائِمُ مَلَكَانِ فَقَعَدَ
أَحَدُهُمَا عِنْدَ رِجْلَيْهِ وَالْآخَرُ عِنْدَ رَأْسِهِ فَقَالَ الَّذِي عِنْدَ
رِجْلَيْهِ لِلَّذِي عِنْدَ رَأْسِهِ اضْرِبْ مَثَلَ هَذَا وَمَثَلَ أُمَّتِهِ
فَقَالَ إِنَّ مَثَلَهُ وَمَثَلَ أُمَّتِهِ كَمَثَلِ قَوْمٍ سَفْرٍ انْتَهَوْا
إِلَى رَأْسِ مَفَازَةٍ فَلَمْ يَكُنْ مَعَهُمْ مِنْ الزَّادِ مَا يَقْطَعُونَ
بِهِ الْمَفَازَةَ وَلَا مَا يَرْجِعُونَ بِهِ فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ
أَتَاهُمْ رَجُلٌ فِي حُلَّةٍ حِبَرَةٍ فَقَالَ أَرَأَيْتُمْ إِنْ وَرَدْتُ بِكُمْ
رِيَاضًا مُعْشِبَةً وَحِيَاضًا رُوَاءً أَتَتَّبِعُونِي فَقَالُوا نَعَمْ
قَالَ فَانْطَلَقَ بِهِمْ فَأَوْرَدَهُمْ رِيَاضًا مُعْشِبَةً
وَحِيَاضًا رُوَاءً فَأَكَلُوا وَشَرِبُوا وَسَمِنُوا فَقَالَ لَهُمْ أَلَمْ
أَلْقَكُمْ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ فَجَعَلْتُمْ لِي إِنْ وَرَدْتُ بِكُمْ رِيَاضًا
مُعْشِبَةً وَحِيَاضًا رُوَاءً أَنْ تَتَّبِعُونِي فَقَالُوا بَلَى قَالَ فَإِنَّ
بَيْنَ أَيْدِيكُمْ رِيَاضًا أَعْشَبَ مِنْ هَذِهِ وَحِيَاضًا هِيَ أَرْوَى مِنْ
هَذِهِ فَاتَّبِعُونِي قَالَ فَقَالَتْ طَائِفَةٌ صَدَقَ وَاللَّهِ لَنَتَّبِعَنَّهُ
وَقَالَتْ طَائِفَةٌ قَدْ رَضِينَا بِهَذَا نُقِيمُ عَلَيْهِ