ZEKAT
Zekatın kelime manası: Artmak
ve temizlemektir.
Verenin malı artar ve
temizlenir. Gül cömertçe koku vermeseydi, neslini devam ettiremez, artamazdı.
İnsanlar bahçelerinin
süsü yapmazlardı.
Çiçek arıya aşkla bal
vermeseydi, çiçek döllenemez ve neslini devam ettiremezdi.
Anne kendi özünü
bembeyaz süte dönüştürüp, yavrusuna vermeseydi çoğalamazdı.
Erik ağacı hoş kokulu
çiçeğini ve meyvesini vermeseydi, ocakta yanarak bir anda tükenirdi.
Çiçekler güzel koku,
güneş ısı ve ışık verirken yüzleri gülüyor, veremediklerinde kararıp
kalıyorlar.
Kararmamak, kurumamak,
tükenmemek için vermek, ilmimizden, sevgimizden, tecrübelerimizden, canımızın
yongası malımızdan ve canımızdan vermek.
Sonbaharda can verip,
ağaç yapraklarını kendine kefen yapan bir çiçek, baharda binlerce çiçek oluyor.
Bir ölüp bin dirilme vardır can vermede..
Elimiz dilimize, dilimiz
midemize, midemiz tırnağımıza, tırnağımız saçımıza, saçımız kemiğimize,
kemiğimiz iliğimize, iliğimiz beynimize, sinirlerimize hasılı her hücremiz
diğerine bir şeyler veriyor. Vermekle varlığını devam ettiriyor.
Peygamber efendimiz: “Müminler
sevgide, şefkatte, merhamette tek vücud gibidirler, O vücuddan bir parça
hastalandığında diğerleri ona yardıma koşarlar ateşine ve uykusuzluğuna
katılırlar" buyurmuş. (Buhari, Sahih, K Edeb Bab 27 Hadis no 5665)
Ayaktaki bir ağrı,
gözümüzü rahatsız ediyor. Onun için bütün vücud rahat edebilmek için ayağın
yardımına koşuyor; oraya yardım gönderiyor; ateşini ve acısını paylaşıyor.
Bu paylaşma, o
parçaların rahatı içindir. Aslında veren kendisi için vermektedir.
Eczacıya para veren,
karşılığında ilaç almakta ve onunla damar sertliğini yumuşatmaya çalışmaktadır.
Zekat veya sadaka veren
de karşılığını, bu dünyada iken de almaktadır.
Peygamber efendimize
gelerek kalbinin katılığından şikayet eden birisine Efendimiz: “Yetimin başını
okşa, fakirin karnını doyur" buyurmuş.
(Mecmeuzzevaid, ve menbeul fevaid 8/160) Demek ki, verişlerimiz karşılıksız
değilmiş. Karşılıksız veren yalnız ve yalnız Allah (cc) dır.
Sevinmek, mutlu olmak,
tatmin olmak vermenin karşılığında alınanlardır.
Onun için verdiğiniz
şeyler karşılığında, alan kişiyi minnet altında tutarak eziyet etmeyin.
Eczacıya para verip ilaç
aldığınızda nasıl ki onun başına kakamıyor, minnet altında tutamıyorsunuz,
muhtaç insana verdiğinizde de karşılığını alıyorsunuz ve minnet altında
tutamazsınız.
Rabbimiz, “Ey iman
edenler, sadakalarınızı başa kakmakla ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın" buyurmuştur.
(Bakara süresi ayet 264)
Aslında verirken, kendi
malımızdan vermiyoruz ya “Elim, ayağım, gözüm, kalbim” diyerek mülkiyet iddiasında
bulunduğumuz şeylere bile tam hakim değiliz.
İsteğimizin dışında
ihtiyarlıyor ve saçlarımız ağarıyor. Eğer ben bunlara tam sahip olsaydım,
ağarmasını ve ihtiyarlamasını istemezdim. Bütün bunlar başka birinin
mülkiyetine işaret eden mühürlerdir.
Elime, beynime tam sahip
olamayınca, onlarla elde ettiğim mallara nasıl tam sahibim diyebilirim?
Onun için Rabbimiz,
Müminleri tarif ederken “Kendilerine verdiğimiz rızıkdan verirler" buyurmuş.
(Bakara süresi ayet 3)
Yani bizim elimizdeki
malların da Rabbimiz tarafından verildiğini ve onlardan dağıtmamız gerektiğini
haber vermiştir.
O Allah ki, çamuru
buğdaya çeviriyor. Kara toprağa binlerce renk veriyor. Tabiatı rengarenk
çiçeklerle süslüyor. Sevgili hanımına bir demet çiçek veren insan, Allah'ın bir
kuluna veriyor. Böylece dünyada saadeti ahirette cenneti elde ediyor.
“Namaz kılın zekatı
verin" (Bakara süresi ayet 43) ayetiyle Rabbimiz, Allah hakkıyla kul
hakkını ard arda getirmiş.
"Zekat verin" emriyle hepimizin zengin olmak için
çalışmamıza ve zekat vermemize işaret etmiştir.
Kur'an ve Sünnet’ten
hüküm çıkartan İslâm Hukukçuları, yüzde iki buçuktan yüzde yirmiye (% 2.5 dan %
20) kadar zekatı değişen malları, toplanma usullerini, verilecek yerlerini tespit
etmişlerdir.
Zekat, İslâm’ın beş
esasından biri kabul edilmekle, öncelikle ibadettir. Namaz bedenle yapılan
ibadetse zekat malla yapılan ibadettir.
Zekat, put olmaya
başlayan, Hakk’a giden yolu kapatan malının, putluğunu yıkmaktır. Hakla kendi
arasına perde olan ve halkın kendisine ulaşmasını, kendisinin onların yanına
varmasını engelleyen, kara perdeyi yırtmaktır.
Devlet millet
işbirliğinin en güzel örneğidir zekat.
İslâm hukukçuları zekatı
verilecek malları: Açık mallar, gizli mallar diye ikiye ayırmış.
Açık malların (Zirai
mahsuller ve hayvanlar) zekatının devlete verilmesini, gizli malların (nakit
paralar, ticaret malları ve üretim mallarını) ise, sahipleri tarafından Zekat
almaya layık kişilere verilmesini kararlaştırmıştır.
Böylece halkın
ulaşamadığı ihtiyaç sahiplerine devlet ulaşacak, devletin ulaşamadığı ihtiyaç
sahiplerine halk ulaşacak.
Kişi en yakın
akrabasından başlayarak, en yakın komşusundan dalga dalga dünyanın en uzak
yerindeki Müslümana kadar yardım elini uzatacak.
Hem ibadet, hem vergi
olan zekat dünyadaki bütün vergi kanunlarından ayrı özelliklere sahiptir.
Öncelikle emri veren
Allah'dır insan değil.
Zekat vergisine inanmak,
kişiyi Mü'min yapar. İnkar etmek, kafir yapar.
İnsanların koyduğu vergi
kanunlarının açığını bulup, oradan vergi kaçıran insanların, hiçbir sorumluluk
hissetmediğini görmekteyiz. Çünkü o onun için iman değildir. Vergi kaçıranı
kontrol etmek üzere gönderilen de insan olduğundan milyonluk rüşvet iddiaları
ortaya çıkmakta.
İslâm Dini, kişiyi eğitim
yoluyla iyice yetiştirdikten sonra, ona öylesine güveniyor ki; gizli mallarının
zekatını (vergisini) vermeyi ona bırakıyor.
Bu gün İslâm’ın aslını
değil de ismini ve resmini bilen ve ona
aşık olan Müslümanlarımız hala zekatlarını vermektedirler.