ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    03.04.2014


    ANLAMSIZ GİBİ GÖRÜLEN SÖZLER

    Kırk dört yıl önce değerli arkadaşım İbrahim Ünal’la (ki “Tanıdığım Ünsüzler” diye kitaplaşan makalelerimin birinde onu da tanıtmıştım) sohbet ederken Ecevit’in o günlerde anlaşılmaz bir sözü üzerine:

    “Sevgilim, madem ki üşüyorsun tak beline tabanca

    Madem yüzme bilmiyordun neden çıktın ağaca” deyivermişti.

    İlk defa duyduğum bu mecazla dolu mısraa epeyce güldüm ama bir kaç gün tek başıma kaldığım zamanlarda da beni güldürmeye yetmişti.

    Anlamsız gibi görülen tekerleme türünde bildiğim “Manda yuva yapmış erik dalına...” türküsü, Kerem’in Aslı’yı ararken kara sinekle güreşini anlattığı şiirinde:

     “Gide gide bir sineğe düş oldum

    
Yeğin bildim şu sineğin işini


    Tuttum kılınç ile kestim kellesin


    Yedi dağ üstüne serdim leşini



    Sinek vızıladı uçtu havaya


    Yağın süzdüm üç yüz altmış tavaya


    Yük eyledim doksan dokuz deveye


    Peşkeş ettik Kayseri'ye döşünü



    Sineği tutup meydana attılar


    Beş yüz kese akça yağın sattılar


    Kemiklerinden bir köprü çattılar


    Hesap ettik iki bindir yaşını



    Ben bilirim karanlıkta geleni


    Gelip benim tatlı canım alanı


    Dertli Kerem söyler böyle yalanı


    Ya kim gördü o sineğin eşini” diyordu.

    Yunus Emre Emre’nin:

    “Çıktım erik dalına

    Anda yedim üzümü

    Bostan ıssı kakıyıp

    Der ne yersin kozumu

     

    Uğruluk yaptı bana

    Bühtan eyledim ona

    Çerçi de geldiaydur

    Hani aldın gözünü

     

    Kerpiç koydum kazana

    Poyraz ile kaynattım

    Nedir diye sorana

    Bandım verdim özümü

     

    İplik verdim cullaha

    Sarıp yumak etmemiş

    Becid becid ısmarlar

    Gelsin alsın bezini

     

    Bir serçenin kanadın

    Kırk katıra yükledim

    Çift dahi çekemedi

    Şöyle kaldı kazını

     

    Yunus bir söz söylemiş

    Hiç bir söze benzemez

    Münafıklar elinden

    Örter mana yüzünü”

     

    Şiirini biliyordum.

    Ama 2013 yılının sonuna doğru A.A çıkışlı bir haberi televizyondan dinleyince İbrahim’den duyduğum şiiri hatırladım.

    Habere göre armut ağacına çıkan bir adam, dal kırılınca ağacın dibindeki kuyuya düşmüş ve yüzme bilmediği için ölmüş.

    Yunus’un bu anlaşılmaz gibi görülen şiirine başta İsmail Hakkı Bursevi olmak üzere nice büyük ilim adamları şerhler yazmışlar.

    Yazılanları Yunus duysaydı acaba ne derdi bilemeyiz.

    Şiirin manası, şairin içinde kalırmış. Okuyanlar ise zamana, mekana ve ruhsal durumuna göre kendine lazım olanı alırmış.

    Ayı, armut ağacındaki armutları yemiş.

    Malın sahibi bahçesine gelince ayının bir tek dalı yemediğini görünce hemen abanmış dala ve armutları toplamaya başlamış.

    Derken kendini yerde bulmuş.

    Dal kırılmış yere düşmüş.

    Meğer o dalın yarı kırık olduğunu anlayan ayı o dala basmamış.

    Daldaki armutlara kilitlenen mal sahibi dalın çatlağını görmemiş ve bacağı kırılmış.

    Söz dinlerken veya okurken kendi anlamak istediğinizi almaya kilitlenmeyin.

    Yazan veya konuşanın anlatmak istediğine dikkat edin.