ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    05.05.2014


     

    CUMHURBAŞKANI KİM OLURSA OLSUN

    Bir fakültenin içindeki camide haftada bir, fakülte öğrencilerine yaptığım sohbetlerden rahatsız olan solcu bir gazetenin, olumsuz haberi yanında en az kelimeyle meramını anlatan pratik zekalı köşe yazarının iğneleyici yazısını okuyunca kendisini aynı gün ikindi üzeri telefon ettim nazik bir dille olayı kendim anlattım.

    Tavsiye ederim. Hakkınızda çıkan olumsuz yazılara köşenizden “Vay dinsiz, imansız, bre vicdansız....... diye başlayan ısırıcı kelimelerle cevap vermeyiniz.

    Onun yaymaya çalıştığına siz de katkıda bulunmuş olursunuz ve onun yardımcısı durumuna düşersiniz.

    Randevulaştık ikinci gün görüştük.

    Gitmeden önce gazetesinde köşesini okudum, düzeltme yazısı yazmış.

    Görüşmemiz iki saati buldu ve çok hoşlandık birbirimizden.

    Daha sonraki bir zamanda ziyaretine gittiğimde kapıda karşıladı, kucaklaştık, beni yerime oturttuktan sonra yerine geçip oturdu.

    Odasında oturmakta olan, yüzü tanıdık gelen biri vardı ve şaşkın gözlerle sosyalist bir yazarın sakallı bir hocaya iltifatı pek hoşuna gitmediği belliydi.

    Önce onu bana tanıttı, Hukuk profesörü filan.

    Ona döndü, “Camiye gitmezsin, İmam nasıldır görmemişsindir, Ayasofya cami imamı Mahmut Toptaş” dedi.

    Kaykıldığı koltuğundan şöyle bir doğruldu ve aşağılayan bir ifade ile “Hocaaa, buralara gelerek, bunları kandırarak Şeriat getireceğiz diye aklınızdan ve hatırınızdan geçirmeyiniz” dedi.

    Ben biraz boynumu bükerek “Efendim, izin verseniz de hayal bari etsek” deyince ev sahibi yazar, “Aldın mı cevabını?” dediğinde,

    Canım lafın gelimi söyledim ama olmayacak şey peşinde koşuyorlar” dedi.

    “Neden olmasın?” dediğimde,

    “Kırk parçaya bölündünüz” diye cevap verince ben, “Biz kırk değil, dört bin parçadan daha fazlayız ve bundan şikayetçi değiliz.

    Dört bin ayrı il, ilçe ve kasaba ve köydeki parçalarımızın her biri hedef olarak Üniversiteyi gösteriyor.

    Bir zamanlar senin mezun olduğun fakülteye asistan alınacağında yazılıyı en iyi dereceyle kazanan öğrenci geçen sene bayram namazında görüldüğü için sözlüde kaybettiriliyordu.

    Ama bu sene haber oldu ki, en iyi notu alan sekiz öğrencinin sekizi de beş vakit namazlı olduğu için dekan “Teheccüd kılmayanı alalım” demiş ve onu almışlar.

    Bunların ayrı yerlerden gelmesi bize hiç bir zarar vermez, bundan sonra bizim Teheccüd kılmayanlarımızı baş tacı edeceksiniz, bu sene fakülte öğrencileri mezuniyet sevincini camide kutladıkları için haber oldular” deyince,

    “Peki, İslamcı filan yazarı yine İslamcılar neden dövdü?” sorusuna ben gülerek “herhalde yürüyüş esnasında antrenman olsun diye dövmüşlerdir” dedikten sonra “bak, dört binin üzerinde İslami cemaatlerimizin her biri, lisenin karşısına herkes kendi gücüne göre ev veya yurt tutarak öğrencileri hem dini yönden hem okuldaki bilgiler yönünden yetiştiriyorlar ve hedef, Üniversite, Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı koltuğu olarak gösteriyorlar.

    Mecliste 550 milletvekili olduklarında Cumhurbaşkanlığı yarışına 550 sinin de katılma şansı olduğunda yarışa başladıklarında birbirlerine çelme takmak, dirsek vurmak serbest olsa kim kazanır?” diye bitirmiştim.

    Aradan 35 yıl geçmiş ve dediğim çıkmış.

    Kim kazanırsa kazansın, ister Sayın Haşim Kılıç, ister Sayın Erdoğan, ister Abdullah gül ister bir başkası.

    Hiç fark etmez, hepsi aynı kulvarda koşan insanlar.

    Hapislerde dört duvar arasında yapılan duaların, evlerini medrese yapanların, samanlıkta Kur'an okutanların, darağacında can verenlerin, sürgünleri hizmet sayanların, Milli Görüş Hareketinin, her guruptan Müslümanların çalışmaları dünyanın her tarafında görüldüğü gibi Ülkemizde de görülmektedir.

    Durmak yok, daha iyi hizmetler için koşuşturmak vardır.

    Hatalar yolda düzeltilir.