ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    06.12.2013


     

       ALACAKARANLIKTA DOLAŞANLAR

    “Bir elimde Kur’an, bir elinde Nutuk”

    “Ne “Rabbim” demekten vazgeçerim, ne de Atatürk’ten”

    “Viski içmesini de biliriz, Zemzem içmesini de”

     "Ne sağcıyım, ne solcu, çapulcuyum çapulcu"

    “İki Mustafa tanırım: biri Muhammed Mustafa, diğeri Mustafa kemal”

    “Dinlerin Birleştirmek”

    Bu laflar, bu gün söylenmiş sözler değiller.

    Her dönemde bu tür lafları edenler olmuştur, olmaya da devam edecektir.

    Bunlar, kısa vadede kazansalar da uzun vadede kaybederler.

    “Bu güneşin altında söylenmedik söz kalmadı” demişler, doğru da söylemişler.

    Mekke’de sevgili peygamberimizin her geçen gün güçlendiğini gören Mekke site devletinin yöneticileri olan Velid bin Muğıre, As Bin Vail, Ümeyyetü’bnü-l Halef,  sevgili peygamberimize gelerek “Hem senin Rabbini hem bizim tanrılarımızı tanıyalım ve birlik olalım” demişler.

    Bunun üzerine “Kafirun” süresi nazil olmuş ve son ayetinde “Sizin dininiz size, benim denim bana” demiş.

    Kısa vadede Mekke yöneticileri kazanır gibi olsalar da uzun zaman içinde her gün yükselen İslam olurken her gün eksilen Mekke yöneticileri olmuştur ve sonunda kaybetmişlerdir.

    Bu türden lafları edenler, söylediklerinin ne anlama geleceğini bilmeden söylüyorlar.

    İkisi hakkında da bilgilerinin olmadığını ortaya koymuş olurlar.

    Orhan Veli’nin dediği:

    “Ne atom bombası,

    Ne Londra Konferansı;

    Bir elinde cımbız,

    Bir elinde ayna;

    Umurunda mı dünya!” dediği gibi dünya ve ahiret umurunda olmayanların söyleyebileceği laftır.

    Kur’an-i Kerimde İslam’ı Nura benzetir, küfrü, inkarı karanlıklara benzetir.

    Kafirliğin karanlıklarından İslam’ın aydınlığına çıkmamızı ister.

    Günümüzde bazı siyasi ve strateji uzmanları Aydınlıkla karanlığın karıştığı “Gri” alandan bahsetmeye başladılar son günlerde.

    Helalla-haramı karıştırsak, imanla-inkarı aynı kapta buluştursak derdine düştüler.

    “Panzehirle zehiri karıştırıp içsek” der gibi bir şey.

    Gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığının karıştığı alacakaranlıkta kitap okuyan gördünüz mü hiç?

    Alacakaranlıkta dostlarla sohbet ettiğiniz oldu mu?

    Alacakaranlıktan keyif alıpta ikinci günün alacakaranlığını özlediğiniz, iple çektiğiniz oldu mu?

    Renklerin dilinden bilgi sunanlar bile gri renklerden hoşlananların, renksizler, tarafı belli olmayanlar, risk almayanlar, fazla düşünmekten adım atmaya vakit bulamayanlar, devlet dairelerinde işi ağırdan alanlar olduğunu söylüyorlar.

    Sevgili peygamberimiz, yağcılara karşı Rabbimiz tarafından uyarılmış.

    “İnsanlardan öyleleri vardır ki, onun dünya hayatı hakkın­daki sözü senin ho­şuna gider ve kal­binde olana Allah'ı şahit tu­tar. Hal­buki o düş­manla­rın en azılısıdır.” (Bakara süresi ayet 204)

    “Onları gördüğün zaman bedenleri hoşuna gi­der, konuşur­larsa sözle­rini dinlersin. Sanki onlar giydirilmiş keresteler gibidir­ler. Her bağırmayı kendi aleyhlerine zannederler. Onlar düşman­dırlar. On­lardan sakın. Allah onları gebertsin. Nasıl da döndü­rü­lüyorlar?” (Münafikun süresi ayet 4)

    Kıyamete kadar da yağcılar ekibi olmaya devam edecektir.

    “Yağcılar/Övücülerle karşılaştığınızda yüzüne toprak saçın” hadisiyle sevgili peygamberimiz bizi uyarmıştır. (Müslim, Sahih, K. Zühd)

    Bu tür insanlar hakkında fetvayı Ömer Hayyam versin, buyurun, okuyun:

    “Bir elde kadeh, bir elde Kuran; 


    Bir helaldir işimiz, bir haram. 


    Şu yarım yamalak dünyada 


    Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman!”