ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    08.06.2013


    ÇEVRENİZE DİKKAT EDİNİZ

    Rabbimiz, Dünyamızı yarattığında her şey tertemiz idi. Hava, su, dağ, deniz, en önemlisi Hz. Adem ile Hz. Havva’nın gönülleri tertemiz idi.

    Ellerinde ve gönüllerinde bir suhuf/ kitap var.

    Havasız ve kitapsız yaşanamayacağını biliyorlardı.

    Derken çocukları olur ve Kabille beraber kitaba uymama hareketi başlar ve toprağa ilk kan akarak çevre ilk kanla kirletilir.

    Nefis, haram-helal demeden ne bulursa yeme, içme, giyme kullanma tarafında görüş ileri sürerken, gönül, beden ülkesine girecek her şeyin, göz, kulak, dil, boğaz gümrüğünden geçerken, beden ülkesini yaratan Rabbin koyduğu kurallara uymasını istemektedir.

    Dünya insan için yaratılmış. Çok güzel yaratılmış. Yalnız bu güzel dünyamızda güzellikleri takip ederek güzel Cennete gitmekte var, kötülükleri izleyerek, yakıp kavuran Cehenneme düşmekte var.

    “Yıldızların altında ibadet ne güzel” demekte var, “Mehtaplı gecelerde sarhoş olup şuuru kapatmak, kusmuk üzerinde yatmak ne güzel” demekte var. İşte bu ince çizgiyi ayırt edecek olan şey İslâm dinidir

    Kur’ana göre kendisini ayarlamaya çalışan bir Müslüman  “İsra” suresinin 44 üncü ayetini okuyunca, göklerde ve yerde her şeyin Allah’ı tesbih ettiğini, kendi diliyle tesbih ettiği için bizim anlayamayacağımızı öğrenir.

    “En’am” suresinin 38 inci ayetini okuyunca yerde yürüyen, gökyüzünde uçan her canlının bizim gibi ümmet olduğunu öğrenir.

    Öğrenince  ne olur? Yunus gibi:

    “Dağlar ile taşlar ile

    Çağırayım Mevlam seni

    Seherlerde kuşlar  ile

    Çağırayım Mevlam seni”

    der ve taşın da atan bir nabzı olduğunu bilirde onun da nabzını tutmaya çalışır. Onu dahi israf etmez.

    Veya Ebu-s- Suud gibi bir tarafta Şeyhülislâmlık görevini yaparken, öbür tarafta Kur’anı tefsir ederken öbür tarafta aşılama yoluyla  “Nur-u Adn=cennet nuru” isimli lâle üretir.

    Cemil olan Allah’ın cemaline aşık olan ninelerimiz uçkurlarının ucuna bile gül nakışı konduracak kadar bile zevkleri incelmiş.

    Günümüz eğitiminden, en üst derecede sayılan Fakülteyi bitiren insanımız otuz bin insanın ölmesine emir verebiliyor.

    Mukaddes belde Mekke’de Hz. Muhammedi öldürme kararı alanlar yok oldular.

    Mekke mukaddes belde diye yeşilini yolmayan, bitini öldürmeyen çevreci Ebu Cehil ve yandaşları Allah Rasulünü öldürmeye teşebbüs ederler.

    Fransa’nın Strazburg kenti yakınlarındaki Struthaf kampında Hitlerin komutanı çevreye önem verdiğinden kış boyu ısınmak için bir tek ağacı kestirmemiş ama 50 bin Yahudi’yi yakmış ve kamptaki askerlerini ısıtmış.

    Kanadalı fok balığı avcılarının en büyük müşterisi Amerikalılar olduğu halde Basra körfezinde olmayan bir kuşu kurtarma operasyonunu günlerce bize göstererek çevreciliğini öne çıkarırken yüz binlerce Müslüman’ı öldürüveriyor.

    Biz, Yaratanın ülkesinde Yaratıcının kitabına bakarak taşların, kuşların, çiçeklerin, böceklerin, denizlerin, yıldızların da zikrettiğine inanarak yürüdüğümüzden hiçbir varlığa zarar vermeyiz.

    Bu tür eğitimden geçtikten sonra Müslümanlar Hac esnasında bu öğrendiklerini tatbiki olarak yerine getirirler ve karınca dahil en küçük canlıya kıymazlar, bir ağacın dalından bir tek yaprak koparamazlar.

    Sevgili peygamberimiz  : “Her doğan çocuk (İslâm) fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-babası onu ya Yahudi,  ya Hıristiyan veya Mecusî yapar.” buyurur. (Buhari cenaiz80-92, Tirmizi  Kader 5, Müslim Kader 25)

    Hadisi şerifte  “Anne ile babası yani çevresi onu Müslüman yapar” demiyor. Çünkü dünyadaki bütün çocuklar Müslüman’dırlar.

    Önce çocuğun çevresini şirkten, inkârdan, gâvurluktan kurtaracağız.

    Hacıbektaş’ı veli “İçine şarap koyulan şişeyi denize atsanız ve yıllarca denizde yıkansa içi pislikle dolu oldukça dışının yıkanması bir şey ifade etmez” der. (Bak, Makalat)

    Sonra komşuların iyi seçilmesi gerekir. Çocukların Yahudi ve Hıristiyan anne-babadan etkileneceğine dikkat çekerek çevreye dikkatimizi çekmiştir.

    Sonra okuduklarımıza dikkat edeceğiz. Yeme içmeden çok daha önemli. Mikroplu yiyecekler hastalanmamıza sebep olurken, mikroplu fikirler sonu gelmez senelerde cehennemde yanmamıza sebep olur.

    Yediklerimiz bizim tenimizi ve kanımızı etkiliyor. Hastalanmamıza sebep olduğu gibi hastalıktan iyi olmamıza da sebep oluyor.

    Aynı yaşta, aynı kiloda ve aynı boyda olan iki delikanlıya aynı yemekler verilse, ancak birisinin yemeğine azar azar uyuşturucu koyulsa bir zaman sonra bu delikanlı farkına varmadan uyuşturucu bağımlısı olur.

    Hayatında hiç uyuşturucu görmemiş, duymamış, ne olduğunu bilmeyen bu delikanlı o yediği yemeğe bağımlı olur ve hareketleri de dengesiz olur.

    Midemize girenler bizim dengemizi veya dengesizliğimizi belirlerken ya beynimize, gönlümüze girenlerin bizdeki etkisi nasıl olur?

    İşte onun içindir ki  Kur’anı kerimin  ilk inen ayeti  “Yaratan Rabbiyin adıyla oku” diye başlamıştır. (Alak 1)

    İlim, iman, amel, helal gıda ile bir ömür boyu yolculuk yaparken ilmin Rahmani olmasına dikkat etmemiz için “Rabbin adıyla oku” denmiştir.

    İlmin şeytani olması durumunda uyuşturucu alan adamın dengesizliğinden daha tehlikeli olaylar meydana gelir. Uyuşturucu alan yalnız kendisine ve çevresine zarar verir.

    Ama inkar üzerine kurulmuş bir ilim ise şehirlerin, bir ülkenin veya ülkelerin felaketini hazırlar.

    Önce şirkten, inkardan, yalandan, iftiradan can temizliği, sonra her türlü pislikten ten temizliği daha sonra da çevre temizliği.