KORKANA DA KORKMAYANA DA ÖLÜM TAM ZAMANINDA GELİYOR
Gavur, içinin dış olacağından, kendi yaptığını
görmekten kendisi korktuğundan ölümü anlamak, dinlemek, duymak istemez.
Müslüman ise Tüblesserair sergisinde kendi iç
dünyasının Rabbin rahmetiyle on kat, yedi yüz kat ve daha fazlasıyla
büyütülerek sergilendiğinde karşılığının almak için ölümü içine nefes gibi
çeker. (Ayet için bak Tarık süresi ayet 9)
Leylasından Gelsin artık davetini alan Mecnun,
babasının saltanatlı evinden yalın ayak, başı açık Leylasına doğru koşarken
ardında bıraktığı servet ve saltanatı hiç aklına getirmeden Leyla, Leyla, Leyla
diyerek koştuğu gibi Mümin insan da Mevla, Mevla, Mevla diyerek gider ölüme.
Ente Mevlana diye her akşam çağırdığımız Mevlamıza
koşarken ezalar, cefalar, belalar, hastalıklar, düşmanlar ve kurşunlarını
Mecnunun Leylasına koşarken ayağına batan dikenler gibi görür ve
aldırmadığımız gibi yolun yaklaştığını müjdeleyen işaret taşları gibi algılarız.
İsmail aleyhisselamın, babası İbrahim aleyhisselama
Babacığım, emrolunduğun şeyi yap dediği gibi Müslüman da kendisine ölüm
davetiyesi getiren Azrail aleyhisselama Merhaba der ve davete icabet eder.
Defter dürülmeden önce defterini kapkara yapmayanlar, ecel
geldiğinde yüzleri pırıl pırıl olarak karşılar.
Musalla taşında Er kişi niyetine denmeden önce dünya
meydanında Rical/Er kişi olarak yaşayan kadın ve erkekler için ölümden korku
yoktur.
Sevdiklerimizin çoğu öbür tarafta olduğundan, salih
amel işleyenlerin hesabı kolayca görüldükten sonra bir araya geleceklerinden
ölüm, sevdiklerinin çoğuna kavuşmaktır. (Bak Rad süresi ayet 23, İnşikak
süresi ayet 9)
Doğduğumuzda kulağımıza okunan Ezanın namazı, Musalla
taşında kılınırken dostlarımız dualarla bizi uğurlarken biz de: "Keşke
kavmim Rabbimin beni afvettiğini ve beni Cennette ikram olunanlardan kıldığını
bilseydi"(Yasin süresi ayet 26-27) diyebilsek.
Kara toprağa gitmediğimizi bildiğimizden, kara toprağı
da yaratana gittiğimizden tabutumuzu
biz, Rabbe götüren araç olarak görürüz.
Az dostların arasından dostların çok olduğu yere
gideriz.
Kavga, gürültü, harp ve darpların olduğu mekandan
huzur diyarına göç ederiz.
Zengin olsun fakir olsun, elindekine gönül
bağlamamışsa gözü kapanıp eli açılırken gözü ve gönlü önüne bakar ardına
bakmaz.
Dünyalığını gönlüne alanlar can bedenden giderken
Malım, malım diyerek can verirler.
Dünya malının gönle girmesini engellemenin en kestirme
yolu gönlü boş bırakmamaktan geçer.
Gönlünü, malla değil, malı ve gönlü yaratanın
sevgisiyle dolduranlar, ecel gelince malı yaratana doğru göç edeceklerinden,
üzüntü değil sevinç duyarlar.
Ölümü ve ölüme hazırlanmayı hatırlatanlara kızıp
köpürenler de eceli gelince ölecekler.
Hazırlık yapmadan yakalanacaklar.
Kızsalar da köpürseler de biz, onları kendilerinden
daha fazla düşündüğümüzden hatırlatmaya ve o uzun yolculuğa azık hazırlatmaya
çalışacağız.
Çünkü biz, Rahmet Peygamberinin Rahmet Ümmetiyiz.
Her canın cehenneme değil, cennete gitmesi için
çalışırız.
Ahirete inanana da inanmayana da ecel gelecek ve ikisi
de bu dünyadan gidecek.
İnanmayanların dediğinin doğru çıkma imkan ve ihtimali
yok ama onların sapık mantıklarıyla düşünsek bizim hiç bir kaybımız yok.
Dünyanın havasından, güneşinden helal rızklarından biz
de yararlandık.
Dünyanın helalı da haramından fazladır.
Helaller sayılamaz ama haramlar sayılıdır.
Biz neden pişman olalım.
Sonra ahireti inkar edenlerin basit mantığı içinde
ölünce pişman olmak da yok.
İçki içip nara atamadığımız için,
Fahişelik, eşcinsellik, pezevenklik, fuhuş ticareti
yapamadığımız için,
Hortumlarla hazineyi soyup yetim hakları yemediğimiz
için,
Hırsızlık, gasp, soygun yapmadığımız için,
Adam öldürme orduları kurup ülkeleri soymadığımız
için,
Organ mafyası kurup hazinelerini soyduğunuz ülkelerin
çocuklarını canlı canlı kesip batının zenginlerine satmadığımız için mi pişman
olacağız?