KANLI GÖMLEK GİYİCİ
Çocukluğumuzda İlkbahar ve Sonbaharda sokak oyunlarımızı oynarken güneşin
ısısı sırtımıza vurduğunda dilimizin bala değişi gibi güneş tat verirdi.
Dinlenirken, biri gelir oturanın güneşini engeller ve gölgesini oturanın
üzerine karabasan gibi seriverdiğinde oturan:
Güneşimde durucu
Kanlı gömlek giyici
Yarın bürgün ölücü derdi.
Okuduğunuz gibi söylemezdi, biraz musiki katar nameli ve ahenkli
söylerdi.
Hayatımız boyunca, kimsenin güneşine, havasına, ekmeğine, işine, aşına
engel olmamaya dikkat edelim.
Bir dairenin amiri, makama girerken, kapıda, asansörde, koridorlarda
memurlar kaçışıyorlarsa, o dairede işler yürümüyor demektir.
Fabrikanın müdürü gelirken herkes sıraya diziliyor, gülücükler
kusuyorlarsa, işler kötüye gidiyor un işaretidir.
Mahallenin zıpırı, sokağa girerken sakinlerde bir kasılma oluyorsa,
zıpıra saygı sunuluyorsa sıkıntı var demektir.
Basın tetikçileriyle iş yapanlar, işadamlarını, siyasileri, sanatçıları
sırıtkan hale getirenler, kendi hapishanelerini kendi elleriyle ördüklerinden kendi
suratlarını halktan gizleyerek yaşamaya mahkum olurlar.
Önünde kuyruk sallayanlar, arkasından yumruk sıkanlar çoğaldıkça zıpırın,
amirin, müdürün, patronun, siyasinin, hakimin, basıncının ayağının altındaki
toprak kayıyor demektir.
Sevgili peygamberimiz o türden insanların yani, baskıyla saygı
duyuranların Allah katında en şerli insanlar olduğunu söylüyor:
Hazreti Aişe anamız (Allah ondan razı olsun) anlatıyor: Bir adam,
peygamberin yanına girmek için izin istedi. Peygamberimiz Kabilesinin en kötü
çocuğuna izin verin dedi.
Adam girince peygamber, (Alleyhissalatü vesselam) ona çok nazik davrandı,
sözünün en yumuşaklarıyla konuştu.
Ben: Ya rasülelllah, biraz önce onun hakkında dediğini dedin, sonra ona
dilini gayet yumuşak kullandın dedim.
Aişe, Allah katında derecesi en şerli olanlar, insanların onun
ahlaksızlığından korktuğu için onu terk etmesi ve onu bırakmasıdır. Dedi (Buhari, Sahih, K. Edeb, babül Müdarat)
Kötülük yaparak saygı gösterileri yaptırana yapılan bu saygının adına
Arapça da Müdarat denir.
Buharinin bu babında ashabı kiramdan Ebudderdanın Biz, şerli
insanların zararından emin olmak için yüzlerine sırıtırdık diyor.
Mürada edene günah yoktur.
Hatta ilk inen sürelerden olan Müzzemmil süresinin onuncu ayetinde
Rabbimiz, (Müşriklerin) Söylediklerine sabret. Onlardan güzellikle ayrıl.
Buyurmuş.
Ama günümüzde alçak sayısı o kadar çoğalmış ki insanların ömrü temenna
ile, sırıtma ile geçiyor.
Mehmet Akif Ersoy merhum bile bu tür insanların çokluğu nedeniyle bakın
ne diyor:
Âlemde edânîye müdârâdan usandım
Nâ-hak yere takdîr ile gavgâdan usandım
İkbâl etek öpmekle müyesser
olacakmış
Ben öyle
rezîlâne temennâdan usandım
Birileri, sizin
onun makamına, işine, aşına, namusuna, terfisine, hizmetine engel olur diyerek
size saygı gösterisi olarak sırıtıyorsa, alkışlıyorsa, Allah uzun ömürler
versin, beni de duadan mahrum bırakma diyorsa kendi kuyunuzu kendiniz
kazıyorsunuz demektir.
Kuyuya düşünce
başınıza ilk taşı en sırıtkan adamınız atacaktır.
Şeyh Sadi Şirazi
Gülistan isimli eserinde zalim bir adamın bir dervişe taş atıp dalga geçtiğini,
bir gün gelip o zalimin bir kuyuya hapsedildiğini, dervişin o kuyunun başına
varıp taşı zalimin kafasına attığında Kim o benim başıma taş atan? diye
sorduğunda, derviş Taşı atan sensin. Filan yerde benimle dalga geçmek için
attığın o taş şimdi senin başına düştü der.
Özetle, başımıza
gelen her kötülükte kabahati kendimizde bulalım ve Kendim ettim kendim buldum
diyelim ve ders alıp her kötülüğü iyilikle değiştirelim.