ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    11.03.2014


    YAZIDA VE SÖZDE 1200 YIL GERİDEYİZ

    Bir dergi yazı istedi. Yazıyı isteyeni kıramadığım için gönderdim.

    Dergi çıkınca adresime gönderilmiş. Baktım, benim adımın altında benim yazmadığım bir makale var.

    Makaleyi baştan sona severek okudum ama çok üzüldüm.

    Bu makale bana ait değildi. Başkasının makalesini benim adımın altında yayınlamışlar.

    Bir, bunun için üzüldüm,

    İki, bu makalenin yazarına haksızlık yapıldığı için üzüldüm,

    Üç, böyle güzel, edebi bir makale yazamadığım için üzüldüm,

    Dört, dili güzel, gönlü güzel, dinine aşık insanlarımızın çok sevdiği dinini bilmediği için makalesinde hatalar yapmasına üzüldüm,

    Beş, üslubu güzel makaledeki yanlışların bana yüklenmesine üzüldüm.

    Telefonla durumu derginin idaresine bildirdim ama düzeltme yazısı yazılmadı.

    Hoşuma giden yazının bile bana aitmiş gibi yayınlanmasından hoşlanmadığım halde hiç bir zaman tasvip etmeyeceğim yazıların benimmiş gibi yayınlanması, veya benim de beğendiğimi belirterek yayınlanması da beni rahatsız ediyor.

    İşi bilen arkadaşlara sordum, “bu internet curcunasında yapabileceğin bir şey yok” dediler.

    “Yapılabilecek şeyler” diye bilinenler faydasızmış.

    Bütün mesele eğitimin edepsiz olmasından kaynaklanmaktadır.

    Okumuşların bir kısmının hortumcu, okumamışların bir kısmının hırsız olduğu, ikisinin de mal çaldığı gibi söz hırsızları olduğu gibi, çalıntı sözü başkasının üzerine atarak hırsızlıkla suçlamalar yapılmakta.

    Sünbülzade Vehbi:

    “Sirkati şi’r edene kat’ı zeban lazımdır.

    Böyledir şer’i belâğatta fetavayı sühan” diyor.

    Yani: Söz sultanlarının kanununa göre başkasının şiirini çalanın fetvası, dilinin kesilmesidir.

    Sümbülzade’nin bu şiirinin de İntihal olduğunu Tahir ül Mevlevi, Edebiyat Sözlüğü isimli kitabında “İntihal” maddesinde anlatır.

    Bu konunun önemini vurgulamak için sevgili peygamberimiz: “Benim adıma kasıtlı olarak yalan söyleyen (Yani benim söylemediğimi ve yapmadığımı söylemiş ve yapmış gibi gösteren) ler kendilerini cehennem ateşine hazırlasınlar” buyurmuş. (Buhari, Sahih, Kitabı İlm, babü Men kezebe)

    Bu konunun önemini kavrayan sevgili peygamberimizin arkadaşları duydukları her sözü naklederken kimin söylediğini, kimden naklettiğini mutlaka belirterek rivayet etmişler.

    İki yüz yıl sonra gelen İmam Buhari, eserinde Merfu hadisleri, Mevkuf hadisleri, Maktu hadisleri naklederken bile sözün sahibini naklettiği gibi iki yüz yıl içinde o sözü nakleden beş veya altı kişinin de adını nakletmeyi namus bilmişler.

    Yalnız hadis konusunda değil, her güzel sözde de sözün sahibini belirtme tarafına gitmişler.

    Kelamı kibar veya Kibarı kelam dediğimiz güzel sözlerin sahibini bilemediğimiz zamanlarda veya bir mısra veya beytin yazarını hatırlayamadığımızda onu naklederken tırnak içine alarak sahibinin biz olmadığımızı dinleyen ve okuyana hissettirmemiz gerekir.

    Biz, bu edebe riayet edelim.

    Başkalarının yaptıklarına misilleme olarak biz de onlara benzemeye çalışarak ahlakımızı bozmayalım.

    Dinime düşman olanın bile söylemediği sözü onun üzerine atarak, yalan söyleme, iftira tma yoluyla onu aşağılama tarafına giderek kendimizi kirletmemeye dikkat edelim.