FRENK
HAYATINDAN GELENLER
Namık
Kemal (1840-1888), bir gün Ayasofya camiinin önünden geçerken cami cemaatinin
camiden çıkışlarını gördüğünde cemaatin bir çoğunun omzunda ipleri olduğunu,
hamallık yapan bu adamların camiden çıktığını gördüğünde yanındaki Ali paşaya
“Bak Ali paşa, bu millet nasıl kurtulur bilir misin? Bu camiden bir gün bizim
gibi boynu kravatlılar çıkarsa o gün bu ülke kurtulur” der.
“Ezan”,
“Süleymaniye’de Bayram sabahı” gibi güzel şiirler yazan Yahya Kemal bey, 23
Nisan 1922 tarihinde yazdığı “Ezansız Semtler” isimli makalesinde şöyle
diyordu.
“…..Dört
sene evvel Büyükada'da otururdum. Bayramda, bayram namazına gitmeğe
niyetlendim. Fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah
erken uyanmamak korkusu ile gece hiç uyuyamadım. Vakit gelince abdest aldım.
Büyükada'nın mahalle içindeki sakat yollarından kendi başıma, camiye doğru
gittim. Vaiz, kürsüde vâzediyordu. Ben kapıdan içeri girince bütün cemaatin
gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini,
camide gördüklerine şaşıyorlardı. Orada o saatte toplanan "Ümmeti
Muhammed" içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben, içim hüzünle
dolu, yavaş yavaş gittim, vâzı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum.
Kardeşlerim Müslümanlar, bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu
hissediyorlardı. Ben de onların içine karışıp "Muhammed" sesi
kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yekdil, yekvücut
olarak gördüm. O sabah, o Müslümanlığa az âşina Büyükada'nın o küçücük camii içinde,
şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik. Namazdan çıkarken kapıda âyandan
Reşid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu: "Bu bayram
namazında iki defa mes'udum; hamd olsun sizlerden birini kendi başına camie
gelmiş gördüm. Berhudar ol oğlum! Gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni
müteselli etti" dedi. Hem geldiğimi, hem de bayramımı tebrik ettiler. Bu
basit hâdiseden, pek samimî olarak mahzuzdular. O sabah gönlüm her zamandan
fazla açıktı.”
Son
on yıldır Ramazan ayında yapılan yayınlardan anlıyoruz ki, her sene halkımızın
oruç tutma oranı yüzde beş artarak yüzde seksen beşlere vardı.
Eskiden
ibadetlerini gizleme zorunda kalan sanatçılar çoğunlukta iken bu günlerde bunu
açıklamaktan mutlu oluyorlar.
Bizim
dikkat etmemiz gereken şey, kravatlılar camiye geldi diye onların peşine
düşüvermemektir.
Onların
niyeti çok iyi olsa da bildiği ve yıllardır savunduğu yol, batıl yoldur.
Solcu
bir sanatçımız, Ulvi Alacakaptan, İslami hayatı seçince, çarşıda kendisini
durdurup fıkıh konusunda kendisinden fetva sorduklarını anlatmıştı televizyon
ekranından.
Hayırlı
dönüş yapanlara hayran hayran bakmak yerine İslami eğitim alabilmesi için
yardım ediniz.
Onlara
yönelik eğitim kurumları oluşturunuz.
Hayırlı
değişim başladı. Nasr süresinde “Guruplar halinde dine girdiklerini gördüğünde”
ayetinin haberi bu çağda görülmeye başlandı.
Din
adına uydurulmuş, dayanağı olmayan yalanları, masalları, hikayeleri, din diye
vermeye kalkmayalım.
Allah’ın
kitabı Kur’an-i Kerim, Onun peygamberi hazreti Muhammedin sünneti seniyyesi,
Ashabın icamı ve Fukahanın kıyasından başkasını sunmayalım.