VİCDANI
SIZLAMAYANLAR
İki gözü kör olanın
zararı kendine olurken, gönül gözü kör olanın zararı gücüyle orantılı olarak
başta kendine, ailesine, mahallesine, köyüne, şehrine, devletine, milletine
hatta top yekun insanlığa zararı olur.
Kişi vicdanının
körelmesinin farkına varamazmış.
“Ben aklı başında
adamım, zarar vermeye başladığı anda bırakırım” dermiş ama kendini hastahanede
veya hapishanede bulurmuş.
Haramzade de harama
bağımlı hale gelince yaptığı işin helal olduğuna kendini inandırmadan hortumu
takamazmış.
İki gözümüz kör
olduğunda gözlerimiz yok olmadığı gibi gönül gözü dediğimiz aşiret de yok
olmuyor, önüne perde geriliyor.
Servet, şehvet,
şöhret perdelerinden biri veya ikisi veya her üçü kişinin perdesi olunca
vicdanının önü kapatılır ve her şeyi paraya göre değerlendirir.
Rabbimiz,
Mutaffifin süresinin 14 üncü ayetinde “Kazandıkları kötülükler nedeniyle kalplerine
küf baladı” diyor.
Bu konuda
komünistlerle kapitalistler aynıdır.
Her şeyi madde
olarak değerlendirirler.
Çıkış yolu ararken,
vicdan rahatlamasını sağlarken birbirinden ayrılırlar.
Hatta onların
etkisinde kalarak maddeye esir olan Müslüman bile haramı helal kılmak konusunda
gönül perdesini fetva ile aralamaya ve vicdanını rahatlatmaya çalışıyor.
Mehmet Akif Ersoy
merhum:
“Ne irfandır veren ahlâka
yükseklik, ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah
korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz
edilsin havfı Yezdân’ın...
Ne irfânın kalır te’sîri
kat’iyyen, ne vicdânın.” Diye açıklar.
Gönül gözü pas bağlayanlar da
vicdan azabı çerler ama hastahanede narkozlanan adamın beynini keserlerken acı
duymaması gibi bir hal olur.
Toz bulutu estiğinde beyaz
elbiselileri kirletir ama siyah elbise giyenlerde kir hiç görülmez.
İlk günahı işleyenler çok
rahatsız olurlar ama kafirlik elbisesi giyenlerin gönlü kapkara olduğundan
devlet olarak soygunlara çıkarlar.
Beyin ameliyatı olan uyanınca
acı duymaya başlayınca uyuşturucu haplar yuttuğu gibi harami de kendini
uyutacak yollar arar.
“Filan ünlü de yapmış, filan da
çalmıştı, filan bu haramlara bulaşmıştı, zaman böyle” gibi şeylerle kendini
avutur.
Adamın karısı “Hiç bir iyiliğin
yok. Bakalım ahirette ne yapacaksın” dediğinde kocası olan değirmenci dayı “Eşeklerin
duası bana yeter.” Dermiş.
Eşekler 90 kila buğdayla gelir
seksen kilo unla dönermiş.
Değirmende kantar olmayınca
buğday sahibi çalınanı bilmezmiş. Eşeğin yükü de on kilo hafiflermiş.
Hırsız bile kedi vicdanını
rahatlatacak yol bulurmuş.
İki gözümüz kör olunca doktora
gidip Rabbimizin yarattığı tabiattan maddi ilaçlar kullandığımız gibi, gönül
gözümüz perdelendiğinde hemen haram yollardan sahip olduğumuz servet, şehvet ve
şöhreti asıl sahiplerine iade ederek perdeyi kaldıralım, sonra yapıp
ettiklerimizi gözden geçirip yanlışlarımız için pişmanlık duyup pişmanlık
ateşiyle gönlün kirini, pasını yakalım, istiğfarla o kirlerin izini silelim.