ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    13.03.2013


     

    IRKÇILIK HASTALIĞI

    Irkçılığın cezasını en fazla çeken Millet, Yahudi milletidir.

    Musa aleyhisselama iman ettikleri dönemde Müslüman olan herkesi kardeş kabul ediyorlar ve Rabbimiz tarafından da övülüyorlardı.

    Kur’an-i Kerimde “Ve enni Faddaltüküm alel alemin/Ben sizi o gün bütün alemlerden üstün kıldım” diye bir çok ayetle bize haber verir. (Bak, Bakara süresi ayet 47)

    Ama zaman içinde ırkçılık hastalığına tutuldular, dünyayı ahiretin önüne aldılar, hatta dünyalık çıkarlar nedeniyle kendi ırkından insanları bile öldürmeye başladılar ve üstünlüklerini kaybettikleri gibi zillet ve meskenetin içine düştüler.

    Çıkarlarını engellediği için kendi peygamberlerini bile öldürmeye başladılar. (Bak Bakara süresi ayet 61)

    Benim katilim iyidir, benim hırsızım mübarektir, benim hortumcum saygındır, benim teröristim yiğittir numarası çekenler bu dünyada bile cezalarını çekiyorlar ki diğerlerine örnek olsunlar.

    Yahudiler tam iki bin yıl devletsiz olarak hep sürgün hayatı yaşamışlar.

    Bir suçun cezası iki bin yıl devam etmemeli denebilir.

    Doğrudur, Rabbimiz atasının suçunun cezasını torununa çektirmez.

    Ama torun da aynı dedesi gibi kendinden başkasını adam yerine koymazsa aynı suçu işleyenin cezası aynı olur.

    Banka, borsa, fuhuş ticareti, kumarhane, organ mafyası, genlerle oynama... gibi dünya insanının yedi milyarını ilgilendiren kelimelerin arkasından hemen Siyonistlerin akla gelmesi suç işlemeye devam ettiklerinin işaretidir.

    Suçun olduğu yerde ceza da var demektir.

    Aradan iki bin yıl geçmiş hala devlet olamamışlar.

    “Oldular ya” demeyin.

    İsrail devletinin etrafını çeviren ülkelerin hangisi onun devlet olduğunu kabul ediyor.

    Yeni Zelanda’nın kabul etmesi mi önemli komşunun kabul etmemesi mi önemli.

    “Amerika’nın tanıması yeterli” diye aklınıza bir şey gelirse bilin ki İsrail, Amerika’sız bir ay ayakta kalamaz ama ondan çektiğini de hiç bir devletten çekmemektedir.

    Devlet olmadığından kendisini ilk kabul ederek yanlışı yapan Türkiye’ye karşı hasmane münasebetler sürdürmesi yanlış iman genlerinin gereğidir.

    Türkiye’de de ırkçılık hastalığı kırk bin gencin gök ekinken biçilmesine, yüz milyar doların heba olmasına sebep olmuş ve olmaya devam ediyor.

    Tedaviyi kabul etmeyen hastaların zararı önce kendisine sonra çevresine olduğu gibi ırkçılık hastalığına tutulan devletlerin de zararı önce kendisine sonra komşularına ve bütün dünyayadır.

    Çağdaş hiç bir tedavi yolu bu hastalığın yayılmasını engelleyemediği gibi teklifler tehdidi artırmaya başladı.

    Hakkari’den Edirne’ye, Artvin’den Muğla’ya kadar bütün illerimizin gökyüzüne lazer ışınlarıyla “Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Tanı­şasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde kıldık. Şüphesiz Al­lah katında en de­ğerli olanınız, takvada en ileri olanınızdır. Şüp­hesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat süresi ayet 13)  Ayetiyle “Hepiniz Adem’densiniz, Adem de Topraktandır” hadisinin yazılmasından sonra eğitim yoluyla gönüllere nakış nakış işlenmekle bu hastalığın tedavisi sağlanmış olur.

    Bilmek ve inanmak yeterli değil, bilinen ve iman edilenin amel-i salih durumuna geçilmesi, eyleme dönüşmesi gerekir.