TAKSİM’DE BİZİ CAMBAZA
MI BAKTIRIYORLAR
Şehrin meydanında, şehir
halkı hayretle seyrettikleri cambaza bakarken dalgınlıklarından ceplerine
dikkat edemediklerinden cep hırsızları halkı soyup soğana çevirirlermiş.
Cebinde hareket olduğunu
hisseden seyirci hafiften hırsıza doğru bakacağında hırsız “Aaaa cambaza bak
cambaza” der ve malı götürürmüş.
O kalabalık meydanda
kerkinme hastalığına tutulanlar da işini yaparken uyananları uyutmak için “Aaaa
düşecek, cambaza bak cambaza” dermiş.
Dinimize, vatanımıza,
servetimize göz dikenler de bizi soyacakları vakit “Aaaa ağaç kesene bak ağaç
kesene, komüniste bak komüniste, kapitaliste bak kapitaliste” demesin.
Biz ağaca bakarken
ormanları, yeraltı ve yerüstü servetleri alıp gümrükten dışarı çıkmış olmasın.
İlkokul beşinci sınıfta
iken değerli öğretmenimiz Hüseyin Şencan, köyümüzün yaşlılarından ve Yemen
harbine katılan Cöm cöm Süllü’ye gidip Yemen harbiyle ilgili bilgi almamı
istedi.
Çok şey anlatmıştır ama
hala hatırımda olan ve günümüze de, bundan sonraki günlere de uyacak olan bir
şey anlattı:
“Sabah namazını kıldık,
siperdeki yerimizi aldık, güneş doğmaya yakın İngilizlerin siperinden bir adam,
koşarak bize doğru geliyor. Komutanımız ateş etmeme emrini verdi. Gelen adam siperin
içine atladı. Biz süngülerimizi bağrına dayadık. Onun ilk sözü “Eşhedü en la
ilahe illah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülühü” demek oldu.
Tercümandan
öğrendiğimize göre İngilizler, Yemen kabilelerinin yiğit Müslümanlarını
Halifeliği yıkmaya gelen Almanlara karşı harp etmek üzere toplamış.
Bir kaç gün önce bizim
taraftan Ezan sesi geldiğini duyunca silahın ucunu havaya dikerek ateş etmiş,
bu gün kaçma fırsatını bulunca kaçmış.”
Çanakkale’de İngilizler
safında çarpışan Hint Müslümanlarının durumu da bundan farksız değil mi?
Şu anda Afganistan’daki
Türk askerleri orada ne ararlar ben anlamış değilim.
Afganistan’da trafik
kazasında ölen Tuğgeneralin anladığını zannetmiyorum.
“Bize “el-Kaide’ye bak
el-Kaide’ye” diyorlar, el-Kaide’nin yüz yılda öldüremeyeceği kafir sayısından
fazla Müslümanı bir senede öldürüveriyorlar kafirler.
1967 li yıllarda
İzmir’de polislik yapan bir ahbabım anlatmıştı: “Bir şikayet geldi hemen gittik
ve çok zengin birini evinde silah zoruyla soyan adamı kıskıvrak yakaladık.
İfadesinden anladık ki,
bu adam böyle bir soygunu yapamaz.
Yakalanan adam
macerasını anlatıyor: “İş bulmak için amele pazarına gittim. Beklerken bir bey
pahalı bir arabayla benim yanıma geldi ve günlüğün kaç lira olduğunu sordu. Ben
de ona ne iş yapacağımı sordum. Bahçe de güllerin dibini kazmak olduğunu
söyledi. Ben ücreti söyledim kabul etti, arabaya bindik. Sizin beni yakaladınız
yere geldik, beni de indirdi ve benim orada durmamı devamlı karşı binanın camına
bakmamı, çağırdığı zaman gelmemi istedi.
Ben kaldırım üzerinde
bir gözüm evin camında olarak gezinirken adam geldi ve hanımın evde olmadığını
söyledi, ücretimi verdi ve gitti. O gitti siz gelip beni yakaladınız” demiş.
Şikayetçi adamın
ifadesiyle bunun ifadesi birleşince adamın suçsuz olduğu anlaşılmış.
Asıl soyguncu o işçiyi
evin karşısına bıraktıktan sonra parasını zorla alacağı adama, evin
karşısındaki çatık kaşlı, pala bıyıklı, iri kıyım kişiyi gösterir ve eğer
istediğini vermezse elini kana bulamayacağını, onu çağırıp işini bitirteceğini
söyler ve istediğini alır gider.
Dinimim düşmanları,
Müslüman öldürmeye çıktığı ve her yerde oluk gibi kan akıttığı bir dönemde
birileri de eli silah tutacak yiğit insanlarımızı gündüz nafile oruç tutmaya,
geceleri Tesbih namazlarına alıştırıp miskinliğe alıştırıyorsa o yiğidimize
kızmayın siz, onu cepheden uzak tutana dikkat ediniz.
Farz olan Ramazan
orucunun bile harp esnasında tutulmamasına izin vermiş dinimiz.
İl il, ilçe ilçe dolaşıp
vaazlar ve konferanslar vererek etrafa nurlar saçan bir hoca efendinin kulağına
etkili yetkili biri, “Seni il müftüsü yapmak istiyorum, biraz dilini kıs” der.
Vekaleten atarlar ve
durumuna göre asaletinin geleceğini söylerler.
Vekalet, yıllarca sürer,
adam adamlıktan çıktıktan ve cami kürsülerini kendinden başkasına yasak hale
getirdikten sonra asaleti gelir ama kendinin asaleti bu arada kaybolur gider.
Cemaleddin, Ebul Ferec,
Abdurrahman bin Ali bin Muhammed bundan sekiz yüz yıl önce miladi 1200 lü
yıllarda yazdığı “Telbis-ü İblis” isimli eserinde şeytanın ve şeytanlaşmış
insanların oyununa gelen alimlerden, Salihlerden, tasavvuf erbabından,
tarikatçılarından, tefsircilerden, hadisçilerden, fıkıhçılardan örnekler verir.
Zahitlerin öncüsü, zühd
konusunda ilk eser verenlerden, “Kitab-üz-Zühd” isimli eserin sahibi, İmam Ebu
Hanife’nin öğrencisi Abdullah bin Mübarek” in Tarsus dolaylarında cihad
yaparken de öğrencilerini cephede yetiştirdiğini ve eserini cephede yazdığını,
cihaddan dönerken vefat ettiğini biliyoruz. biliyoruz.