ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    14.05.2013


     

     

     

    BİLGİSİZ ŞUURLA, ŞUURSUZ BİLGİ

    Beş duyumuz sağlıklı çalıştığı sürece hepimiz telkine açığız demektir.

    Bulunduğumuz mekan veya makam bile hiç konuşmadığı halde bizim kelimelerimizi yönlendirir.

    Kızarak okuduğumuz gazetenin etkisi altında kalırız da farkına varamayız.

    “Haramdır” diye yemediğimiz, evimize almadığımız, hiç sevmediğimiz uyuşturuculardan birini kızarak kullansak bir müddet bizi kendimizden geçirir.

    Onun için aldığımız havaya, içtiğimiz suya, yediğimiz yemeğe dikkat ettiğimiz gibi okuduklarımıza, baktıklarımıza, duyduklarımıza da dikkat edeceğiz.

    “Ben bulaşıcı hastalıkların yaygın olduğu semte girerim, bana bir şey olmaz” diyemediğimiz gibi mikroplardan daha tehlikeli inkar mikroplarının arasında yaşarım diyenlerin de zaman içinde ayaklarının kaydığını görürüz.

    Tabiat kitabının telkinleri altı yönden gelip, beş duyumuzdan içimize girip gönül dünyamızda sayısız bilgi ve şuura dönüşür.

    Ama sınırlı ömre ve sınırlı akla sahip insanlardan gelen telkinler altı yönün beşini kapatır ve tek yönlü ve yönlendirici, insana at gözlüğü gibi etrafa kapalı bilgi ve şuur kazandırır.

    Uyuşturucuyla, bayılmayla, telkinle şuurun altı kapısından beşi kapatıldığı gibi, şuurun altı cihete açılan kapılarının yalnız telkinciye açık bırakılması da vardır.

    Doğulu ve batılı olmayan Nur’un, Kur’anın ışığında yaşayanlar, şuurlarının altı yönünü de açık tutarlar.

    Şiir, Şair, Şiar, Şuur, Şa’r, hepsi Arapçadır ve aynı köktendir.

    Şairin fikrinin ince gülüne şiir dendiği gibi, sevgilinin zülfünün teline de şa’r denir.

    En iyi niyetli bilgin kişinin görüşleri sınırlıdır.

    Sınırlı görüşlerle şuurlanan kişinin şuuru da sınırlandırılmış olur.

    Şuurlandırıcısı öldüğünde kendini yapayalnız hisseder.

    Ama onu şuurlandıran kişi Kur’anla şuurlandırmış olsaydı o sevdiği adam ölünce insan olması nedeniyle üç gün yas tutar ama Kur’an’la yoluna devam eder.

    Sevgili peygamberimiz vefat ettiğinde ashabın bir çoğu telaşa düşer, hatta Hazreti Ömer “Peygamber öldü” diyenin boynunu vururum” der ama Hazreti Ebubekir kalkar ve “Muhammed’e tapanlar bilsin ki O ölmüştür. Allaha kulluk yapanlar da bilsin ki O Hayy ve Bakidir” der.

    Aynı ağaçtan toplanan elmaları yiyen yüz kişide elmanın etkisi ayrı olur.

    Yedi yaşındaki tat, lezzet, gıda ve kokuyla yetmişindekiler aynı değildir.

    Hatta her insanın her yiyişinde de aynı değildir.

    Birinci lokmanın etkisi ile onuncu lokmanın etkisi de aynı değildir.

    Fikirler de öyle.

    Aynı manzarayı seyreden, aynı konuşmayı dinleyen herkesin gönül aynasında yansıyan aynı değildir.

    Yediklerimizde de öyle. Kemiği zayıflayanın, kanı yağlananın, şekeri azalan ve çoğalanın aynı maddeden aldığı ayrıdır.

    Bir elmayı ısırdığımızda gözümüz elmanın renginden, burnumuz kokusundan, elimiz dokunmasından, bedenimiz gıdasında haz alır.

    Elmanın gıdası mercimek kadar küçük bir hapla da alınabilir ama elma yemenin insana kazandırdığı faydaları veremez.

    İlimle şuur da birbirinden ayırılmamalıdır.

    “Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan” diyerek,  davul-zurna ile şuurlanarak, şehid olma aşkıyla Kosova’ya varan Yeniçeri, yakaladığı kafire “Şehadet getir bire kafir” dediğinde o kafir “Ne diyeceğim” diye sorunca Yeniçeri, “Valla ben de bilmiyorum” der.

    ŞUURSUZ BİLGİ İLE BİLGİSİZ ŞUUR ETKİDE AYNIDIR.