ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    17.09.2014


     

    TUTKU TUTSAKLIĞI

    Her şeyin aşırısı insana zarar verir.

    Biz, gücümüzü sonuna kadar kullanmakla görevliyiz.

    Gücümüzü aşmamız mümkin değil ama aşmaya çalışanlar, alçaldıklarının farkına varmadıklarından sınırı aştıklarını zan ederek havalara girerler.

    Kur’anın haber verdiğine göre Firavun, ilahlığa soyunarak alçalmış alçalmış ve teni deniz seviyesinin altına, canı cehennem çukuruna yuvarlanmış.

    Onunkisi makam tutkusu idi.

    Servet tutkusuna tutulan Karun’un da servetinin içinde boğulup gittiğini haber verir Kur’an-i Kerim.

    Tutku tutsaklığı getiri de tutsağı bağlayan zincirler, tutkulu kişilerde görünmediğinden tutsaklıklarının farkına varamazlar.

    İzzet Molla:

    “Tuttuğun elbet koparır zûr-i mest-i aşk

    Baksana Mecnun’a kim varestedir zincirden”

    Aşkın elinin zoru, tuttuğunu koparır. Baksana, Mecnunun ellerinde zincir görülmez ama tutsaktır.

    Tutku, önce kişinin iradesini esir alır.

    Hız tutkunlarını, yüksekten atlama tutkunlarını, derine dalma tutkunlarını televizyondan seyrederken ayağınızın altından kanların çekildiğini hissedersiniz.

    “Kin tutan” lar aslında kininin tutsağı haline gelmiş insanlardırlar.

    Servet tutkunları, şehvet tutkunları, şöhret tutkunları bol miktarda aramızda dolaşmaktalar.

    Uluslararası dolaşan tutkunlar var.

    Kim neye tutuluyorsa bilsin ki o tutulduğunu yaratan var.

    Onun için Mehmet Akif  Ersoy merhum:

              “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hükmüne râm ol...

       Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”  Diyor.

    İrademizin yaratıcısına irademizi teslim etmemiz gerektiğini şöyle ifade ediyor:

    “İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm,

      Bir ân için bana yollarda durmak oldu harâm.”

    Farzedin bir dostunuz, iradesini servet, şehvet, şöhret, makam, rütbe gibi bir güzele kaptırdı gidiyor.

    Veya bu dünyada olması mümkin olmayan bir güzeli hayalinde gördü ve onun için deli divane dolaşıp duruyor.

    Ne yaparsınız?

    Hikaye ederler, bir zamanlar şeyhler şeyhi bir adam varmış.

    Şahlar, emirler onun önünde tenlerini kırmızı halı gibi sermeyi kendilerine şeref sayarlarmış.

    Bir gün o şeyh, bir Hıristiyan güzeline gönlünü kaptırmış.

    Kızın, “Hıristiyan olacaksın, kilisede üç yıl zangoçluk yapacaksın ondan sonra seninle evlenirim” şartını kabul edince bütün müritler el ayak çekmişler.

    Bir tek mürit, çocuğunu kaybeden anne gibi yanan yürekle şeyhinin zangoçluk yaptığı ve onun görebileceği yerlerde durmuş ve üç yıl ona eski günlerini duruşuyla hatırlatmış.

    Üç yıl sonra Hıristiyan kız onunla evlenmeyince oraları terk eden derviş, kendisini müridinin ellerine terk etmiş ve müridini mürşid kabul ederek tekrar İslam dinine dönmüş.

    İşte asıl dost, üç yıl sapık mürşidine yol gösteren müriddir.

    Dostlarınız yoldan çıkarlarsa onları sapık yolda yalnız bırakmayın. Doğru yolda yürürken ona görünecek şekilde Hak yola geleceği günleri hayal ederek yürekten bakın.