KAPİTAİZMİN
KAPATMALARI VE SOMA
Yirmi yıl önce
tekstil işiyle uğraştığını söyleyen bir vatandaşımız, bir tek İngiliz firmasına
çalıştığını anlatıyor ve İngiliz’in ne kadar insan sever olduğunu, işyerimde
işçilerin yemekhane, tuvalet, banyo gibi sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı
yerlerin standardını söylediğini ve takip de ettiğini anlatmıştı.
Ben de ona “Neden
Türkiye’de fason diktiriyor?” dediğimde bizde işçiliğin ucuz olduğunu
söylenişti.
Yani İngiltere’de kendi
vatandaşına üç bin Dolar vereceği işçiye Türkiye’de dört yüz dolar vererek
hallediyor.
Yirmi yıl önce
Türkiye’ye gelen o firmalar, şimdilerde Türkiye’yi de terk ettiler.
Türkiye’de dört yüz
Dolara çalıştırdığı işçiler yerine Bengaldeş’te kırk dolara çalışıyorlar.
Nisan ayında
Bengaldeş’te açtıkları yetimhanenin çalışmasını görmek, yeni yetimhane açmak
için on günlüğüne Bengaldeş’e gidip gelen bir tanıdığım, dünyanın en ünlü
firmalarının hepsi Bengaldeş’e gelmiş 40-60 dolar arası ücretle insanları ne
ölsün ne olsun mantığıyla çalıştırıyorlar diye anlattı.
Avrupalı
kapitalist, kendi vatandaşına üç bin dolar ödememek için üretimi Bengaldeşe
kaydırıyor, yetim çocuğun anasına 40 dolar vererek çalıştırıyor, Müslüman ise
cebine koyduğu on binlerce dolarla o kadının çocuğuna yetimhane açıyor.
Aslan kırbaçla,
yiğit maaşla kafesleniyor.
Aslanın kediye
boğdurulduğu, balın sineğe yedirildiği bir kapitalist çağ yaşıyoruz.
Yıllar önce idi
otuz kadar insanımız bir araya gelmişler, bir kaç milyon dolarla Güneydoğu
illerimizden birinde fabrika açmışlar.
Faaliyete geçeceği
sırada beni çağırdılar ve işçi ücreti konusunda sorular sordular.
Babalar, Vali beyi,
Belediye Başkanını, Emniyet müdürünü aracı yaparak asgari ücretin yarısına
çalışacak iki oğlunu torpille, gönül rızasıyla bizde işçi yapmak istiyor ne yapalım,
caiz mi? Anlamındaki sorularına Sevgili peygamberimizin bir hadisini
hatırlattım ve “İşçinize, yediğinizden yiyebilecek, giydiğinizden giyebilecek
bir ücret ödeyiniz” dediğimde “Ama hocam, rıza pazarlığı diye bir şey var
dinimizde” dediklerinde Amcamın oğlunun anlattığını onlara anlattım:
Amcamın oğlu
Kore’de askerlik yaptı geldi. Oranın durumunu anlatırken “Yeğenim, Koreliler o
kadar zor durumdalar ki yarım ekmek alabilmek için kadınlar, tel örgünün
etrafında knamuslarını satıp yarım ekmeği çocuklarına götürüyorlardı.
Ben, yarım ekmeğimi
verdim ama ahlaksızlığı yapmadım, bizden çok az askerimiz yaptı ama
Amerikalıların hemen hepsi yaptı”
Kur’an’ı Kerimde
bahsedilen “Rıza pazarlığı” nda sosyal ve siyasal şartların baskısı
olmamalıdır.
Kanunların şiddetini
ne kadar artırırsanız artırın sorunlar çözülmez.
Avrupa’da asgari
ücreti kanunlar zorunlu kılınca kapitalist Avrupalı işini Çin’de yaptırıyor ve
bu sefer hem işçiler, hem devletler iflasa yöneliyor.
Kadına şiddetin
cezasının artırılması gündemde iken, akşam hukuk profesörlerinin televizyonda
otuz yıl, kırk yıl, müebbet tekliflerini dinleyen adam kalkıyor ve evden kaçan
hanımını yolda yakalayıp kafasını duvara vura vura hastahanelik ediyor.
Kanunla değil,
eğitimle olacağına inanıyorum.
“Eğitim” deyince
kapitalist eğitimi kastetmiyorum.
Bencillik, egoizm,
sömürü, kemiri mikroplarıyla yüklü kapitalizm rüzgarları, bizim
hayalperestlerimizin beyinlerinde uçurtma uçururken hamile bırakmış.
Hakikatte köle,
hayalde özgür yaşamaya devam ediyorlar.
Köroğlu’nun “Esen
rüzgarlardan hile sezerim” sözünden de nasihat alamayacak kadar basiretlerini
basit yarım ekmek, sallanan koltuk çıkarları kapatmış durumda.
Not: Yarın, olumlu
ve çağdaş örneklerle bu makalem delillendirilecektir.