ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    19.07.2013


    DEMOKRASİ EĞİTİMİ KAMPI TAHRİR VE ADEVİYYE

    Şu anda dünyanın en büyük eğitim kampı, Tahrir meydanı ile Adeviyye meydanıdır.

    Milyonlarca insan, ister komünist, ister sosyalist, ister anti kapitalist, isterse şeriatçı olsun meydanlarda hangi sloganı atarsa atsın hiç fark etmez, değilmi ki sloganını kendini oraya çıkarana karşı atıyor ve onun söyleyeceği her söze kulak kabartıyor.

    İşte bu kalabalıklar, kulaklarından akacak pisliğe göre şekillenecekler.

    Hasan el Benna’nın, Seyyid Kutub’un Kur’andan ilham alarak çizdiği “Yoldaki İşaretler” silinmeye çalışılırken, batıla giden yollar Türkiye üzerinden şirinleştirilmeye çalışılıyor.

    Daha şimdiden “Deeeemooooksiiii” diye bağırmaya başladılar.

    Demokrasi, yalnız seçimle işbaşına gelmek değildir.

    Sizi iktidardan düşüren, Cezayir’de yüzde seksen oy alan Abbas Medeni’yi Meclise katmayıp hapishaneye tıkanlar, demokrasinin ne demek olduğunu en iyi açıklayanlardır.

    Türk halkının Yörük Haydar dediği, Yahudi karşıtı, Avusturyalı siyasetçi Jörg Haider (1950-2008) seçimi kazandığı gün, ABD, İsrail elçiliklerini Avusturya’dan çekmiş ve 14 devlet de Avusturya ile ilişkilerini keseceklerini bildirmiş, bunun üzerine Yörük Haydar’ı istifaya mecbur etmişlerdi.

    Bundan anlıyoruz ki Demokrasi demek, ABD nin orta doğudaki tetikçisi İsrail’e dost ve uşak olmak demektir.

    Seçimle yöneticileri seçmek Müslümanların ilk uyguladığı usuldür.

    Sevgili peygamberimizin vefatı günü Hazreti Ebubekir, seçimle devlet başkanlığına/Halifeliğe seçilmiştir.

    İslam’da seçilenler, Allah’ın ve rasülünün emir ve yasaklarını uygularlar, çağlarının gereği çıkardıkları kanunlar da onlara aykırı olamaz.

    Günümüzde ise Birleşmiş Milletler kurallarına, Kopenhag  değerlerine aykırı kanun çıkamaz ve milletvekilleri özgür iradeleriyle bu iki standarda uyarlar.

    Geceleri Teheccüd namazını da kıldığına inandığım hukukçularımız, Anayasa ve yasaları çıkarırken Allah’ın kitabına, rasülünün sünnetine bakamaz.

    Batıl kriterlerine aykırı olmaması için iliklerine kadar bütün hücrelerini de harekete geçirir ve bununla da iftihar eder.

    Hatim inmek için okur Kur’anı ve hiç bir zaman uygulanmaması için okuduktan sonra kapatır ve duvara asıp altında yatar.

    Halkının yüzde doksan sekizi Müslüman olan ülkede ana kitabımız Kur’an ana ders kitabı olması gerekirken seçmeli dersler arasına alınması da iftihar vesilesi oldu.

    Türkiye örneği bundan sonra daha sık gündeme getirilecek.

    Hapishaneden korkanlar, makamının gitmesinden endişe edenler, ticarethanesine müfettiş gelmesinden tedirgin olanlar, Seyyid Kutub’un haliyle Türkiye’den birinin halini gözler önüne getirenler, ölümden korkup sıtmanın titretmesiyle işkence çekerek, dinden uzaklaşarak ölecekler.

    Türkiye’de eski tüfek yazar-çizer ve siyasilerimiz on yıldır ağızlarına ve kalemlerine “Kafir” kelimesini almadıkları gibi Allah’ın Beyyine süresinde hepsinin cehennemlik olduğunu söylemesine rağmen bunlar, Yahudi ve Hristiyanları cennete göndermenin alt yapısını fetva ile tamamladılar.

    “Yarın ahirette cennette beraber olacağımız insanlarla bu dört günlük dünyada kavga etmenin ne anlamı var. Alsınlar, çalsınlar, vursunlar, kırsınlar, yönetsinler, bizi adam etsinler, adam yerine koyup bizi öldürsünler, köleliğe kabul etsinler” mantığı yerleştiriliyor.

    Kafir olmaktansa ölmeyi tercih ederim inancıyla hareket edelim.

    “Ya ol, ya öl” diyelim.