“ŞEHZADE MUSTAFA’YI
BOĞUYORLAR BEN BİRAZDAN ARARIM”
Bu yazıyı okuduğunuz
saate kadar son 24 saatiniz içerisinde sizi rahatsız eden şeyleri bir
hatırlamaya çalışınız.
Sağlığınızla ilgili acı,
sızı, duyduklarınız, gördükleriniz...
Hepsinin rahatsız
edenlerini saymaya çalışınız.
Saydınız, bir, beş,
altı. Ona çıkaramadınız değil mi?
24 saat az zaman
değildir.
24 saat 1440 dakikadır.
Hiroşima’da 250 bin Japon, Amerika’nın attığı atom bombasıyla bir dakika içinde
öldü.
24 saat 86400 saniyedir.
Nice yiğitler saniyeler
içinde dünyasını değiştirdi dünyamızda.
24 saatte bizi rahatsız
eden bir kaç olayı gözümüzün önüne getirerek bize huzur veren binlerce
güzelliği kapatıyoruz.
Burada durun ve ağzınızı
kapatın. Sonra burnunuzu kapatın. Saatinize bakın ve kaç dakika durabileceğinize
bakın.
Dünya rekoru 22 dakika
ile Alman sporcu Tom Sietas’a aitmiş.
Ama bizler bir dakika,
iki dakika haydi üç dakika durabiliriz.
Dakikada en az 20 nefes
alıp veriyoruz ki kırk eder.
Nefesi alsak da veremsek
veya versek de alamasak, işte bu ikisinin vereceği rahatsızlığı hiç düşünmedik.
24 saatte ortalama 28800
nefes alıp veriyoruz. Nefesi almak ayrı bir mutluluk, vermek ayrı bir saadet.
İkiyle çarparsak 57600 eder.
Yani 24 saate 57600 defa
Rabbimiz bize öyle bir hoşluk, mutluluk, rahatlık, keyif...veriyor ki fazlalığı
nedeniyle hiç hatırımıza gelmiyor.
Zor günleri, dar günleri
hatırlarız da iyi günlerimiz çok olduğundan hatırlamayız.
Önemli hastalıklarımızı
hatırlarız da sıhhatli günlerimizi hiç aklımıza getirmeyiz.
Hocam, memleket ne
konuşuyor, sen ne anlatıyorsun? Diyebilirsiniz.
Doğrudur.
Yolsuzluklardan, hortumlardan, irtikaplardan bahsediliyorsa yine matematiksel
düşünün.
1950 yılından bu güne
kadar kurulan hükümetlerin bakanlarının sayısını çıkarın ve bunlardan kaç
tanesi Yüce Divana yolsuzluk nedeniyle gönderilmiş bakınız.
Bir de ülke yalnız Bakanlardan
meydana gelmiyor.
75 milyon insan yaşar bu
ülkede.
Bir ilimizde iki dönem
üst üste Belediye Başkanı seçilen, Albay emeklisi, Sakallı, Hanımı çarşaflı bir
belediye başkanının, belediyede “öğle namazı için abdest alıyorum, onun için
halkın parasıyla şahsi ihtiyacımı karşılamak
doğru değil” diyerek ikinci bir çeşme taktırıp, saat bağlatıp harcadığı
suyun parasını kendi maaşıyla ödeyen birini duydunuz mu?
Makam arabasına sekiz
yılda hanımını ve çocuklarını bindirmeyen, mesai haricinde makam arabasına
kendisi de binmeyen birini gördünüz mü?
Ben gördüm. 1995, 2000,
2004 yıllarında Konferans için gittiğim Kütahya’da Süleyman Canan beyefendiyi
gördüm.
Kütahya’ya yolunuz
uğrarsa hemen şehrin kenarında karşılaştınız insan hangi partiden olursa olsun
soruverin ve alın iyi haberleri. Hala Kütahya’da emekli maaşından başka hiç bir
şeyi olamayan bu Milli Görüşçü başkanı da bir görüversin
Kabahat biraz da bizde
galiba.
Kulaklarımızı hep kötü
haberlere kabartıyoruz.
Bunu çok iyi keşfeden
yazarlarımız, senaristlerimiz, hep kanlı, barutlu, göz yaşlı yazılar
yazıyorlar, filmler çeviriyorlar.
Telefon ettiğim bir
dostum, “hocam Şehzade Mustafa’yı boğuyorlar, ben birazdan ararım.” diyor.
Efendimiz buyurur:
“Nasılsanız öyle idare olunursunuz” (Beyhaki, Şuab-ül iman 6/22, hadis no 7391,
Keşf-ül hafa 2/127)