ÖZGÜR EĞİTİME DOĞRU
Elini kolunu bağladılar. Sonra kaşlarını
kazıdılar. Başındaki saçını kazıdılar, verilen yemeklerin tadından saçını
kazıyanlara ses çıkarmadı
Kolunu kırdılar, bacağını kestiler.
Uyuşturucu verdiler, acıyı hissettirmediler ve
önüne en sevdiği şeyleri koyarak kendilerini sevdirdiler.
Bağlanırken itiraz etmedi. Çünkü en sevdiği
şeylerin olduğu yere götürülüyordu.
Sonunda başını kopardılar.
Ardından onu kahraman ilan ettiler ve şehirdeki
en büyük kabri onun için yaptılar.
Türbenin etrafında kırk gün kırk gece matem
tuttular.
İşte ilmi de böyle öldürdüler.
Makam, şan ve şöhret ipleriyle ilmin önce kolunu
kanadını bağladılar, sonra başını kopardılar.
İlim semasında yıldızlar gibi parlayan Sahabe,
Sevgili peygamberimizin eğitiminden geçtikleri için onlarla kıyas yapmayacağım.
Onlardan sonra gelen, İmam, Ebu Hanife, İmam
Şafii, İmam Malik, İmam Ahmed Bin Hanbel, Hasan-i Basri, Şabi, Buhari,
Müslim......... ayarında daha sonraları neden ilim adamı yetişmediğini beşinci
asır alimlerinden İbnül Ekfani, ilmin dördüncü asırdan sonra devlet tekeline
geçmesine bağlıyor.
Hicri dördüncü asra kadar ilim, özel eğitimle
devam ediyordu.
Sahabe döneminde de özel eğitim vardı.
Medine mescidindeki Suffede kalan Ashab-ı
Suffe, orada eğitim almıyorlardı.
Sevgili peygamberimiz ve onun ashabı kiramı,
mescidde, evlerde, sokaklarda, hurma bahçelerinde, dağ tepelerinde,
vadilerde...her yerde eğitime devam ediyorlardı.
Tabiin döneminde de eğitim özeldi.
Mekke, Medine, Mısır, Kufe, Bağdat, Yemen gibi
merkezlerde her alim, kendine göre programladığı ders halkaları vardı ve
oralarda yetişenler de kendi geçimlerini çömlekçilikten, camcılıktan,
ticaretten ...vs den sağlar, hatta öğrencilerin geçimini de sağlayanlar bütün
bunları ilmin hatırına Allah için halka faydalı olmak için yaparlardı.
İşte bu tür özel eğitimden İmam Ebu Hanife, İmam
Şafi, İmam Malik, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Cafer Sadık, İmam Buhari, Hasan-i
Basri...gibi kıyamete kadar değerinden hiç bir şey kaybetmediği gibi, her geçen
gün değeri daha fazla bilinen ilim adamları yetişmiş.
Bu eğitimlerin hiç bir yerinde devlet yoktur.
Hatta İmam Ebu Hanife Meşru olmayan devlet
başkanı bana caminin pencerelerini sayma emri verse ben bu emri yerine
getirmem diyecek kadar özgür bir eğitim almış ve vermiş.
Hicri dördüncü asırda çok iyi niyetlerle
Bağdatta devlet eliyle ilk defa medrese (Üniversite) açıldığında Buhara,
Semerkant gibi Mevarünnehir uleması ağlamaya başlamışlar ve ilmi öldürecekler
ve bu medrese de ölen ilime matem/yas tutma evi olacak anlamına o medresenin
adını Matem-ül ilim koymuşlar. (İbn-ül Ekfaninin İrşad-ül Kasıd isimli
eserinden naklen Sıddık bin Hasanın Ebcedül ulum cild 1sayfa 106, Hacı Halife
Keşfüz- Zunun 1/22, Diyanetin İslam Ansiklopedisi İcazet maddesi)
Şu anda dünya genelinde başarılı olan
üniversitelerin başarısı, özgürlükleriyle orantılıdır.
Hiç bir ilim adamının konuşurken kelime ve
cümlelerinde kısıntıya gidecek bir hava olmamalıdır.
İlim adamı, bilgisini öğrencilerine aktarırken
bunu söylersem rektörüme dokunur, şunu yaparsam yönetime dokunur endişesi
taşımamalı.
Üniversite bitirmek için üniversiteye
gidilmemeli.
Devlet görev verirken diplomaya değil bilgisine
önem vermeli.
Bilginin kaynakları açılmalı ve kaynağın önü
kapatılmamalı.
Herkes her yerde bildiğini öğretecek yer
açabilmeli ve devletten izin dahi siteme durumu olmamalı.
Devlet ancak sağlık, güvenlik gibi eksiklerine
dikkat etmeli ve kolaylık göstermeli.