İZLEYEN
İZLEDĞİNİ GEÇEMEZ
Sabahları bulgur
çorbası, öğle yemeğinde bulgur pilavı, akşam yemeğinde mayalı ekmeklerden kalan
dıkımlardan yapılan ekmek aşının yendiği günlerden geldik bu günlere. (Ekmek
aşının adını şehire gelince Tirit diye değiştirmişler)
Babam, evimize
nebati yağ sokmadı. Birinden zararını öğrendiğinden değil, üzerine sinek
konmadığından, karıncanın bile beğenmediğinden almazdı.
Bilimsel
doktorlarımız, reçete verirken tere yağını yasaklamayı, nebati yağı tavsiye
etmeyi de ihmal etmezlerdi.
Bir litrelik
zeytin yağı, altı nüfusa tam bir ay yeterdi.
Bu günlerde yine
benim evimde ayda beş litre zeytin yağı tüketilir.
Beş lira,
evimizde bir kış boyu kalamazdı.
Su, köyün
çeşmesinden helkeler ve güğümlerle taşınırdı.
Lambanın camı en
fazla korunması gereken malımızdı.
Hani devlet
dairelerinde evrakların olduğu dolapların üzerinde Tehlike Anında ilk
Kurtarılacak diye yazar ya lambanın camı da şehirden köye taşınırken babanın
boynunda gerdanlık gibi asılı olarak taşınırdı.
Evin kızı veya
gelinin ikindi üzeri en zevkli işlerinden biri, lambanın camını nefesinin
buğusuyla silmek ve pırıl pırıl hale getirmekti.
Gaz yakan
lambanın camının akşamları pırıl pırıl oluşu bile bize mutluluk verirdi.
O günlerden bu
günlere geldik.
Asgari ücretin
biraz üzerinde maaşımız var.
Yollarımız da
tek taş yok, hep asfalt.
Sularımız
kesilmiyor, elektriklerimiz hep yanıyor.
Sabah
kahvaltımız, öğle yemeğimiz ve akşam soframız, çocukluğumuzda hayal
edemeyeceğimiz kadar iyi.
Ama bu hafta
yayınlanan her vilayetin depresyon hastaları sayısına baktığımızda ve bu konuda
yapılan dünya istatistiklerine göre her sene depresyon hastalarının sayısı
artıyormuş.
Avrupaya
konferans için gittiğimde bir arkadaş, Buralarda insana çok değer verilir. On
bin nüfuslu şehirlerde bile deli hastalarının kaldığı hastahane var dediğinde
ben de ona Asıl olan önce adamı delirtip sonra onu bağlayacak hapishane görevi
yapan hastahane yapmak değildir.
Asıl olan insana
İslamca muamele edip, insanca yaşamasını temin edip delirmesini
engellemektir. Dedim.
Türkiyede son
senelerde deliren insan sayısında hala Avrupanın çok gerilerinde olmasına
rağmen deliren veya delirmeye ramak kalan insan sayısının Türkiyede de
arttığını yazıp çiziyorlar.
Dünyanın
nimetlerinden, dünyayı yaratanın koyduğu kurallar içinde israf etmeden yararlanacağız.
Her biri bir
Makyavel olan batının her şeyi satmaya izin veren hatta kendini bile satmayı
özgürlük kabul eden, müttefikini bile gizlice dinleyen, adam kanıyla ekmeğini
yoğuran, ülkeleri bir damla petrolü için üzerinde yaşayanları yok eden ve bu
çıkarcı kanunları da bize medeniyet ambalajıyla dayatan insanların yolundan
gidersek millet olarak depresyona girdiğimizde hasta olduğumuzu söyleyenleri de
ya hapse atarız, veya dokuz köyden kovarız.
Elli beş yıldır
Avrupa Birliği kapısında bekletilmemizin temelinde hala akıl hastalarımızın batıya
göre azlığı vardır.
Umutlar tükenmiş
değildir.
Tekrar bizi
yaratanın kitabına dönelim.
Örnek ve önder
olarak Allahın seçip gönderdiği sevgili peygamberimizi alalım.
Her sabah
uyandığımızda dünya gerçeklerinin nasıl olması gerektiğini öğrenmek için Beyaz
Sarayın demecini değil, Avrupa Birliğinin beyanını değil, batının önemsiz
gazetelerinin baş yazarlarını takip değil, her çağı yaratan Rabbimizin bu
konuda bu güne yönelik olarak ne dediğini okumadan hayata başlamamayı hem
ibadet hem adet hem hayat haline getirelim.
Birini izleyerek
yol alıyorsanız, hiç bir zaman onun önüne geçemezsiniz. Dünyada zilletten
ahirette azaptan kurtulamazsınız.
Önüne geçilemez olanın
yalnız Allah ve Rasülü olduğunu Rabbimiz Hucurat süresinin birinci ayetinde
haber verir.
Bunları izlersek
dünyada adil devlete, ahirette Cennete çıkarız.