ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    24.02.2014


    “HESAPLAŞMADAN OLMAZ” HASTALIĞI

    Dinime düşman olanların dışında bu güne kadar hiç bir düşmanım olmadı.

    Tanıdıklarımdan kırıldıklarım olduğunda ilk işim ağzımı kapatmak olur.

    Kızgınlığım devam ediyorsa onun adının geçtiği meclislerde onun için olumlu veya olumsuz hiç bir kelime etmemeye dikkat ediyorum.

    Çünkü olumlu kelimeden bile olumsuz anlam çıkaracak insanlarımız da vardır.

    Peki, onlarla nasıl sohbet olunur.

    Malzememiz insandır.

    Kur’an-i Kerimde, Rabbimizi kendini tanıtan ayetlerin sayısı en fazla olanıdır.

    İkinci sırada insanı tanıtan ayetlerdir.

    Yedi milyar insanın arasında insanca yaşıyoruz.

    Ona göre de benim yanlışlarım var.

    Yanlışlara bakarak uzaklaşacak olsak dünyada iki adam yaşayamaz.

    Bir adama ise dünya çok ama yalnız geldiği için yaşayamaz.

    Biz, birbirimizin ilacıyız.

    Dost yüzü görmek gönül cilasıdır. Her gün cilalandığımız için fark etmeyiz.

    Annenizi, babanızı, eşinizi, çocuğunuzu, kardeşinizi, halanızı, teyzenizi, dayınızı, amcanızı, dostlarınzı.... gördüğünüzde, onunla sohbet ettiğinizde size katkılarını, sahasında uzman bir doktora soruverin veya siz kendinizi bir dinleyin.

    Ama bazı dostların acılı ve acıtan işleri ve sözlerine  ne demeli?

    Bilemeyiz, belki onların o yaptıkları, bizim için acı bir ilaçtır. Bizdeki kötü bir hastalık vardır, farkında değilizdir.

    Belki de bizim sabır taşımızın erimeye başladığı bir zamanda acılar geliyordur ve biz, sabır taşımızı kuvvetlendiriyoruzdur o acılı iş ve sözlerle.

    Küsmem, kimsenin bana küsmesine izin vermem.

    Bana küsmeye niyet edene biraz fazla gidip gelerek müsaade etmem.

    Bir araya geldiğimizde sen halısın ben haklıyım tartışmasına girmediğim gibi “Yağmur yağacak” cümlesini bile kurmamaya dikkat ederim çünkü kendisine “Ördek” dediğimi anlayabilir endişesi taşırım.

    1940 lı yıllarda ilkokul çocuklarına şeker vererek “Allah yok, olsaydı o da size şeker verirdi” basit mantığıyla inkarcılık yapmaya çalışan bir öğretmenle önce sohbete başladık.

    Sohbet konumuzda din iman yok. Çünkü adam kendi yaptığından kendisi pişman ama şeker yiyen çocukları kırk yaşında esnaf veya memur olarak gördüğünde inkarcılığını savunma tarafına gidiyor.

    “Ben kendisine “Gel bakalım, sen bu gavurluğu nasıl yaptın” diyerek başlasaydım, kendini savunma tarafına gidecekti.

    20/12/2002 tarihli makalemde “Şekerci Hoca” başlığı altında bu konuyu yazmıştım. Sonra bu makalemi “Tanıdığım Ünsüzler” kitabıma da almıştım.

    “Geçmişle hesaplaşmadan olmaz” hastalığına tutulan Şii kardeşlerimiz 1300 yılda bu hesaplaşmayı bitiremedi

    “Geçmişle Hesaplaşmadan Olmaz” mantığıyla hareket eden Şii kardeşlerimiz 1300 yıldır hesabı kapatma kavgasında kendine zarar vermenin dışında hiç bir şey yapamadı.

    08/05/2013 tarihli yazımda bir olay üzerine şöyle yazmıştım:

    Çözümde geçmiş konuşulmaz, gelecek konuşulur.

    Geçmişe dalıpta içinde boğulmadan ölmeyen olmamış bu güne kadar.

    Herkes kendini haklı görmese kavga çıkmazdı.

    Sen haksızsın, ben haklıyım diyerek çözüm olmaz.

    “Geçen geçmiştir” cümlesi Kur’an’da çokça tekrarlanır.

    Kendisini yok etmek için kör kuyuya atan kardeşlerini Mısır’da karşısında boyun bükmüş olarak gören Yusuf aleyhisselam  "Bugün sizi kınamak yok. Allah sizi afvetsin. O merha­met edenlerin en merhametlisidir." Demiş ve bağrına basmıştır. (Yusuf süresi ayet 92)