DOST İKEN DÜŞMAN OLANLARA
Dostlarımızın hatalarını kulaklarına fısıldayacağız.
Yönünü kıbleye dönen her Müslüman’ın mezhebi, meşrebi ne
olursa olsun düşmanca tavır almayacağız.
Dostumuza kırıldığımız, üç günü geçmemek kaydıyla küstüğümüz
günler olabilir.
İşte o günlerde ağzımızı açmamaya dikkat edeceğiz.
Ağızdan çıkan sözler namludan çıkan kurşun gibidir. Bir daha
geri gelmez.
Dostum diye bağrınıza bastığınız insanlarla ayrılma durumunda
yapılacak tek şey var, geçmişi unutmak.
Çünkü siz birbirinizin sırlarını biliyorsunuz.
“Hatasız kul olmaz” dostlarımızın hatasına ortak olmamaya
çalışacağız.
Onun hata etmemesi için gayret göstereceğiz.
Ama dostlarımızın hatasının yükünü yine paylaşacağız.
Sevgiyi paylaştığımız gibi, acıyı da paylaşacağız.
Dostlarınızın suçuna katılmayın ama onlara verilen cezayı
paylaşarak ona yardım ediniz.
Ve bir daha suç işlemesine müsaade etmeyiniz.
Çok değerli gibi görünen, dışından ayıbı görünmeyen, içinden
gayıbı bilinmeyen insanlarımızdan bir kısmı parayı görünce, bir kısmı güzeli
görünce, bir kısmı makam, mevki, unvanı
görünce bazı haksızlıkları yaptılar veya haksızlıklara ses çıkarmadılar.
Bu tür davranış içine girenler Allah’a da yaranamazlar.
İnsanlara da yaranamazlar.
Bu tür davranan insanlarımızı da bir çırpıda elimizin
tersiyle itmeyelim.
Sevgili peygamberimiz, o değerli arkadaşlarından hoşa
gitmeyen birçok işler gördü de dostluğunu kesmedi.
Dostlarının yüzüne vurmadı. Ancak yanlış bir iş gördüğünde
“Bana ne oluyor ki şöyle şöyle görüyorum.” dedi.
Yani siz bunları yapmazsınız ama galiba ben yanlış gördüm
ifadesiyle yapılan işin yanlışlığını arkadaşlarına bildirdi.
Rabbimiz: “İyilikle kötülük denk değildir. Sen kötülüğü en
güzel olanla defet. Bir de bakmışsın ki seninle arasında düşmanlık olan kişi
sanki sıcacık bir dost oluvermiş” buyurur. (Fussilet süresi ayet 34)
Peygamber efendimiz: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Sizden
her biriniz kiminle arkadaşlık yaptığına
dikkat etsin” buyurur. (Ebu Davud, Edeb Hadis 4833, Tirmizi ,zühd bab 35, hadis
2379)
Seçici olmalıyız. Yediğimizi, giydiğimizi seçiyoruz. Konuşup
kaynaşacağımızı ve okuyacağımızı da seçelim. Bir katil, sapık, Bush, Şaron
gibileri gördüğümüzde “Benim bu hale
gelmemi engelleyen Rabbime hamdolsun” deyip onların hidayetine veya ıslahına
çalışmalıyız.
Kelimelerle ısırdığımız düşmanlar bir gün dostumuz
oluverdiğinde onun ruhundaki kuduz kelime izi, dostluğumuza engel olabilir.
Kuduz kelimelerin izi tazminat paralarıyla ödenmez ve tatmin
olunmaz.
Rabbime hamd olsun ki, kırk yıldır dostluğumu devam
ettirdiğim arkadaşlarımın sayısını bilemiyorum ama yine de az buluyorum. Çünkü
“Bin dost azdır, bir düşman çoktur.” derler.
İlkokuldan Üniversiteye kadar, meslektaşlarımdan asker
arkadaşlarıma kadar hemen hepsiyle ilgimi alâkamı devam ettirebiliyorum.
Arkadaşlarımdan en dağınık olanları asker arkadaşlarımdır.
İzmir’den, Ankara’dan, Adapazarı’ndan, Balıkesir’de v.s. birçok il ve ilçeden arkadaşlarımı
konferanslarım sebebiyle bulup görüşebiliyorum.
Otuz yıldır bulamadığım bir asker arkadaşımı da Düzce
depreminde aradım, buldum; yarasına merhem olayım diye aradım ama o arkadaşımı
da yaraları sararken buldum ve kendisiyle gurur duydum.
Dostlarım: “Peki ama bu arkadaşlarının hepsi sütten çıkan ak
kaşık değiller; sen bu işi nasıl başarırsın” diye sormazlar. Çünkü onlar, nasıl
olduğunu bilirler.
Sahabeden birinin nasihati hep aklımın bir köşesinde beni
uyarmak için hazır ol vaziyetinde durur.
Sahabeden birine sormuşlar:
-“Hiçbir dostunu kaybetmiyorsun bunu nasıl yapıyorsun?” demişler.
-“Dostlarımdan biriyle benim aramda en ince iplik kadar bir
bağ olsa ben onu koparmam.”
-Ya o, kaçarsa?
—Aradaki bağ kopmasın diye ben de onun kaçtığı kadar arkasından
koşarım” demiş.
Şimdi bizler, zayıf bir ipliği değil, gemi bağlanan
halatlardan daha kuvvetli bağları “Hablullah-il metin”i koparıyoruz demeyeyim,
o ip kopmaz. Biz, gönül elimizi
gevşetiverince boşluğa düşüveriyoruz ve Siyonist’e, ateiste, kapitaliste yem
oluyoruz.
Çömleği sırlar gibi gönlünü, dostlarının sırlarıyla sırlayıp
parlattıktan sonra bir gün o dostunun hoşa gitmeyen bir veya birkaç tarafını
düşman mahallesinde tellala verenler, aslında kendi gönül sırlarının
döküntülerini göstermiş olurlar.
Dost ve düşmanı iyi tanıyacağız. Dosta düşman gibi
davranmadığımız gibi düşmana da dost muamelesi yapmayacağız.
Dost bizi yaksa bile öd ağacı gibi güzel koku vermeye, mum
gibi onun önünde ışık saçmaya devam edeceğiz.
Dinimin düşmanı cami
yapsa o “Mescidi dırar” dır, Şerbet verse şaraptır, panzehir verse zehirdir diyerek kabul etmeyeceğiz.
Dostumun kirli çamaşırlarını sermemiz için düşman, altından
ip gerse, gazete ve ekranlarını açsa biz, gözyaşıyla o kirleri yıkayacağız,
yanan yüreğimizin ateşiyle kurutacağız ama teşhir etmeyeceğiz.