ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    25.02.2014


    SÖZÜ DOĞRU ANLAMA

    Siyasilerimizin, “Yanlış anlaşıldım” sözünü duymayanımız kalmadı.

    Herkesin hayatında buna benzer olaylar yaşanabilir. Arkadaşlar arasında da geçer buna benzer sözler.

    Doğrudur, yanlış anlaşılmış olabilir.

    Yanlış söylemiş de özür dilemek zoruna gittiğinden asıl zor yolu seçerek kendini rezil etmeyi seçmiş de olabilir.

    Atasözlerimiz bile yanlış anlayan, yanlış yerde kullananlar olur.

    Atalarımızın başından geçen olayları ifade ettikten sonra zaman içinde denemelerle, kelime değişimleriyle, kelime ilave veya eksiltilmeleriyle sağlam bir kalıba oturan, edebi kurallara uygun,  zamana dayanıklı, öğüt veren, yol gösteren, çoğunluk tarafından benimsenen özlü sözlerdir.

    Bazı atasözlerinin anlamını anlamsız veya yanlış bulanlar olabilir.

    İki atasözü arasında çelişki olduğunu söyleyenler de olabilir.

    Dikkat edilirse bu çelişki veya anlam bozukluğu kişinin kendi anlayışından da meydana gelebilir.

    Atasözlerini ilk duyduğunuz zaman onu konuşmasının içinde kullanan kişi de anlamı yönlendirmiş olabilir.

    Mesela, bir hocanın yanlışını anlatan biri, konuşmasının sonunda “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” diyerek bu güzel atasözünü yanlış yorumlamış ve sana da yanlış yorumla vermiş olur.

    "Hocanın dediğini tut, yaptığını yapma" diye bir atasözümüz vardır.

    Bu söz, bir çok insanımız tarafından tek yönlü olarak hocaları tenkit için kullanılır.

    Halbuki her sözün nerede nasıl ve niçin söylendiği araştırılmadan akla gelen şekliyle yorumlanıp anlatılırsa eksik olur.

    Yüzme hocası, öğrencilerine su üstünde durmayı ve bir kaç kulaç atmayı öğrettikten sonra havuza, göle, denize, götürüp "Şuradan ileri gitmeyiniz ve buradan deniz kenarına doğru yüzünüz" dedikten sonra kendisi şöyle bir derin yerlere kulaç atsa, öğrencilerden biri de "Biz de gidelim" dediğinde öbür öğrenci "Hocanın dediğini tut, yaptığını yapma" dese atasözü bir başka anlaşılır.

    Tefsir usulü derslerinde bir ayete en az on altı yönden bakmanın yolları öğretilir:

    1-     Dal bil ibare (Ayetin veya Hadisin doğrudan, tevilsiz anlatmak istediği mana.

    2-     Dal bil işare (Ayetin veya Hadisin işaret ettiği mana)

    3-     Dal bil delale (Ayetin veya Hadisin delalet ettiği mana.)

    4-     Dal bil iktiza (Ayetin veya Hadisin gerektirdiği mana)

    Bu yönlerin de dörder yönü vardır ki on altı eder.

    Aslında Edebiyat öğretmenleri, şiir, nesir, atasözü gibi önemli sözlerin bir kaç yönünden bakmasını öğreterek öğrencilerin at gözlüğü gibi tek yönden görmelerini değil çok yönlü anlamalarını sağlamış olur.

    "Amelsiz alim, elinde fener bulunduran köre benzer. Başkasına yol gösterir ama kendisi görmez" sözümüz de tek yönlü anlaşılan kelamı kibarlardandır.

    Bu atasözünün kaynağı bir Hadisi şeriftir.

    Taberani'nin Mucemi Kevirinde, Cündüb bin Abdullah'tan rivayet ettiği bu anlamdaki hadiste "Kendini yakar başkasına ışık verir" diye rivayet edillmiş.

    Bakara süresinin 44 üncü ayetinde Rabbimiz: "Siz, insanlara iyiliği emreder de kendinizi mi unutursunuz" buyurur.

    Bu atasözü haline gelen Hadisi şerif daha fazla amelsiz alimleri tenkit için söylenir.

    Halbuki aynı sözün içinde amelsiz alimin de o ışıktan yararlanması anlatılır.

    Rabbimiz, Nisa süresinin 85 inci ayetinde bir iyiliğe aracılık yapana o iyilikten pay vardır" ayetiyle, Sevgili peygamberimizin "Hayra delil olan o hayrı işlemiş gibidir" hadisi, yol gösterenlerin de o yol gösterme işinden sevabını alacağını haber verir.

    Sevgili peygamberimiz: “Kalpler, kaplar gibidir. Bir kısmı diğerinden daha iyi anlar ve korur” buyurmuş. (Ahmet, Müsned, Abdullah bin Ömer hadisi)

    İnsan Hakları beyannamesinin öncüsü ve doğrusu olan Veda Hutbesinde: “Burada bulunanlar duyduklarını bulunmayanlara tebliğ etsinler. Nice tebliğ edilenler, ilk işitenden daha iyi anlar ve korur” buyurmuş. "Buhari, Sahih, K. Hac, Babü Hutbetü Mina”

    Ayrıca Şeyh Sadi Şirazi, Gülistan isimli eserinde bu atasözünü verdikten sonra "Alimin ışığıyla yolu bulanlar, körü de aynı yola götürürler" diyor.

    Asıl olan ilimle amel etmektir.

    Buna bir örnek de Hadisçi Ameş ile Ebu Hanife hazretleri arasında geçen bir olaydır:

    Ebu Hanife, sorulan bir sorunun cevabını verir.

    Ameş, bu cevabın delilini sorunca Ebu Hanife "Senden dinlediğim filan Hadis" der.

    Bunun üzerine Ameş: “Bizler eczacıyız, sizler doktorsunuz" der. (Kurtubi, Camiu Beyanil ılm ve Fazlihi, 2/257)