GÖLGELER VE GÖLGE
ADAMLAR
Atalarımız, tembelleri
kısa yoldan tanıtmak, tembele nasihat etmek için Ağustosta gölge kovan,
zemheride karnın ovar. Veya Yazın gölge
hoş, kışın çuval boş demişler.
Korkaklıkta en önde
gidenler için Gölgesinden bile korkar derken gölgenin etkisiz bir şey
olmadığını, elle tutulamayan gölgenin bile etkisinin olduğunu ifade etmek için
Gölge düştüğü yeri belli eder. Demişler.
Yazın açıkta kalan
yerlerimiz bronzlaşırken kapalı yerlerimiz aynı kalır.
Şair Nedimde:
Güllü dîbâ giydin ammâ korkarım âzâr eder
Nâzenînim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni.
Yani, Nazlı yarim, ipek kumaştan yapılmış güllü elbiseler
giydin amma o gülün dikeninin gölgesinin seni incitmesinden korkarım derken
gölgenin izinin acıtmasından endişe ettiğini bildirir.
Nefi ise onun hızına saba rüzgarı erişemez. Ancak yıldırım
onunla yarışabilir. O koşarken ona gölgesi bile erişemez anlamında:
Ne sabâ sâika dirsem yaraşur sür'atde
Ki seğirdirken ana
sâyesi olmaz hem-pâ diyor.
Hiç bir gölge sahibine erişemediği gibi hiç bir gölge adam
da peşinden gittiği adamın önüne geçemez.
Ağacın gölgesi, taşın
gölgesi, traktörün gölgesi insana serinlik verir ama insan gölgesi
insanı rahatsız eder.
Onun için Diyojen, kendisini görmeye gelen kralın yardımını
reddettiği gibi söylediği söz, Ali beğin tercemesiyle şiir kalıbına dökülür ve
halkmızın dilinde Gölge etme başka ihsan istemez atasözü haline gelir.
İbni Kemal Paşa, Yavuz
Sultan Selim için:
Az zaman
içre çok iş etmiş idi,
Sayesi
olmuş idi alem-gir.
Şems-i asr
idi, asırda şemsin,
Zıllı
memdud olur, zamanı kasir.
Yani,
Yavuz Sultan Selim az zaman da çok iş başardı. Yaptığı işlerin gölgesi dünyayı
tuttu. Çağının güneşiydi. İkindi vaktinin güneşinin zamanı kısa olur ama
gölgesi uzun olur diyor.
Gölge
adamlar her yerde her zaman bol miktarda bulunurlar ama dünyamızda güneş bir
tanedir.
Güneş
batınca her yer gölge kesilir.
Işığın
önüne saydam olmayan bir şey koyarsanız ışığın geçemediği yer gölge olur.
Aynı yere
aynı büyüklükte cam koysanız gölge oluşmaz, çünkü ışık geçtiği için aydınlık
olur.
Rabbimiz, Furkan süresinin 35-46 ıncı ayetlerinde Musa,
Harun ve Nuh aleyhisselamlara iman etmeyenlerin suda boğulduklarını, Hud
aleyhisselama iman etmeyen Ad kavmini, Salih aleyhisselama iman etmeyen Semud
kavmini helak ettiğini haber verdikten sonra
Bakmadın mı
Rabbine, gölgeyi nasıl uzatmış? Eğer dileseydi gölgeyi sabit kılardı. Sonra
güneşi gölgeye delil kıldık. Sonra kolayca onu kendimize
dürdük.(kısalttık) buyurmuş. (Furkan
süresi ayet 45-46)
Yani, nurunu, narını,
ışığını Allahtan alan güneş doğunca nasıl gölgelerin boyu kısalırsa, nurunu
Allahtan alan peygamberlerin getirdiği kitapların nuru da küfrün karanlığının
gücünü zayıflatır.
Sabahleyin yatay doğan
güneşle eşyanın gölgesi çok uzun olur.
Güneş en yüksek yerine
gelince gölgelerin de boyu kısalır.
Müslümanlar, İslamla
yükseldikleri oranda kafirin gücü ve etkisi zayıflar.
Güneş yatmaya başladığı
anda gölgenin boyu yeniden uzadığı gibi Müslümanlar da gaflet uykusuna
daldıkları oranda kafirin etki alanı uzar.
Eğer dileseydi gölgeyi
sabit kılardı. Derken bu ayet bize Yunus süresinin 99 uncu ayetini
hatırlatır.
Ayette Rabbimiz, Eğer
Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi buyurmuş.
Küfrün, inkarın
saltanatının etki alanının boyunu kısaltma görevi İslamla aydınlanmış
Müminlere aittir.
Esmaül
Husnasından biri Nur olan, Kuranı Kerimi Nur diye isimlendiren Rabbimizin
kelamıyla insanlar arasına girip kendi aklımızın gölgesiyle insanların gönül
ufuklarını karartmayalım.
Rabbin
Nurunu insanlara sunarken cam gibi olmaya dikkat edelim.
Hatta
insanların durumuna göre numaralı gözlükler gibi olmaya gayret gösterip
hastalıklı gözlerin numarasına göre kendimizi ayarlayarak Allahın kitabını
gösterelim.
Gözlüğün
camı gibi biz, gözlere yakın duralım, kendimiz cam gibi görünmez olalım ama
Allahın nurunu gösterelim.