YAPTIĞINDAN KORKANLAR
Balık susuz yaşayamaz, insan da insansız
yaşayamaz.
Sultanahmette kaldığım senelerde evin
karşısında yaşlı bir hanım tek başına yaşardı.
Kimsesi olmadığından bizim katta yaşayan bir
hanımefendi o yaşlı kadının çamaşırlarını yıkar, her gün yaptığı yemeklerden
götürürdü.
Yaşlı kadının camları Marmaraya baktığından
ben, bu kadın geçen gemileri saysa vakti geçer, manzarası güzel diye
düşünürdüm.
Ama gördüm ki bu yaşlı kadın, sabahtan akşama
kadar sokağa bakan camdan sokaktaki çocuklara bakar, onların oyun oynarken
kavgalarına lafla katılır, kavgalarında hakemlik yapardı.
Yani deniz tarafına değil, sokak tarafına bakar,
çocukların oyunlarını, yoldan geçip gidenleri, tanıdıklarıyla laflamayı tercih
ederdi.
İnsan kelimesi, Ünsiyyet kelimesinden
türemiştir derler.
Halkına yaptıkları zulümler nedeniyle dağ
başlarında kalelerle çevrilmiş kuleler içinde yaşayan derebeyleri, despotlar
bile kendi yandaşlarıyla yaşamaya çalışmışlardır.
Günümüzde korunaklı sitelerde yaşamaya devam
ediyorlar.
Tek başına dağda yaşayan insana rastlanmaz.
Yaşadığı söylenen insanların da zeka özürlü
oldukları söylenir.
Rabbimiz, cennetin yolunun insanların içinden
geçtiğine işaret için Fecr süresinin son ayetinde Gir kullarımın arasına gir
cennetime buyurmuş.
Hadid süresinde ruhbanlığı seçen papazların
yaptıklarının kabul edilmeyeceğini haber verirken bizim bundan sakınmamızı
istemiştir.
Sevgili peygamberimiz: Cihada sarıl, çünkü
İslamın ruhbanlığı cihatladır buyurmuş. (Ahmet, Müsned, 3/82)
Hayatımızın tadı insanladır.
Aslında tadımız da kendimizdedir.
Ama kendimizdeki tadın farkına varmak için
Rabbimizin yarattıklarıyla buluşmamız gerekir.
Acıktığınız bir anda en sevdiğiniz yiyeceği
ağzınıza koyduğunuzda tadına bayılıyorsunuz.
Birinci lokmanın tadının derecesi yüz ise,
ikinci lokmanın tadının derecesi 99 olur.
Kırkıncı lokmada tadı azalmıştır. Tam
doyduğunuzda hiç tadı kalmamıştır.
Ama bu size göredir.
Sizden sonra gelen aç insana o yiyecek maddesi
aynı şekilde tatlı gelecektir.
Hastalandığınız bir zamanda aynı yiyeceğin
yüzüne bakmak istemezsiniz.
Tadına doyum olmayan imbat rüzgarı, bir gün gelir
tadını kaybettiği gibi teninize değmesini, istemez hale gelirsiniz.
Bala, yağa, çiçeğe, toprağa, havaya tad
kazandıran sizsiniz ve sizi yaratan da Allah celle celalühtür.
İstesek de istemesek de ona doğru gidiyoruz.
Zengini-fakiri, özürlüsü-özürsüzü, sarayda
oturanı, köprü altında yaşayanı aynı hızla eceline doğru gidiyor.
Ecelimizi de tatlandırabiliriz.
Tabutumuzu, en sevdiklerimize ve sevdiklerimizi
yaratana kavuşturan vasıta olarak görüverirsek tabutumuz bize bizi sevdiğimize
kavuşturan uçak gibi gelir.
Hava alanında uçağın bir saat geciktiğini haber
aldığınızdaki halinizi düşünün.
Sevdiğiniz öbür tarafta bekliyor, siz bir saat
gecikmeli gideceksiniz.
Bir dakikada beş defa saate baktığınız olur.
Saniyeler saat gibi, dakikalar gün gibi uzun
gelebilir.
Bunun olabilmesi için sevdiğiniz olmalı.
Annenizi, babanızı, eşinizi, çocuklarınızı,
komşularınızı, mahallenizi, şehrinizi, ülkenizin insanlarını, dünyadaki herkesi
sevin.
Müslümanları hem Adem aleyhisselamdan neseb
kardeşi hem din kardeşi olarak sevin.
Müslüman olmayanları Adem aleyhisselamdan nesep
kardeşi olarak sevin ve cehenneme giden yolunu cennete çevirmek için yanan
yürekle gayret gösterin.
Yaptığınızdan korkmamak için İslam aykırı hiç
bir işi yapmayın.