GAVURUN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEYELİM
Kur’an-i Kerimi, ilk önce kimden öğrendiniz?
Sorum biraz kapalı. Kur’an okumasını kimden öğrendiniz
diye sormuyorum.
Kaç yaşında iken siz, kitabımızın Kur’an olduğunu,
evinizde bir Kur’an bulunduğunu kimden öğrendiniz?
Büyük ihtimal annenizden veya babanızdan öğrendiniz.
O zaman Kur’an’ın size ulaşmasında size en yakın
ravi/aktarıcı anneniz ve babanızdır.
Sonra mahalle cami imamı, okuldaki öğretmeniniz,
Kur’an kursundaki hocanız veya sohbet arkadaşınız size Kur’an’ın Kur’an
olduğunu söyleyen ve şuur altınıza yerleştirenlerdir.
Yani Kur’an’ın bize ulaşmasında anne ve babalarımız da
görev almışlardır.
Bu mübarek nakil işinde başta Cebrail aleyhisselam,
Muhammed aleyhisselam, Ashabı kiram, tabiin.... ve anne-babanız ve de
hocalarınız vardır.
Şimdi biz, Kur’an’dan önce anne ve babamızın sözüne
inanıyor ve Kur’an’a imanın önünde anne ve babamızın sözü geliyor.
Ve iman ettiğimiz, gözümüzün nuru, kulağımızın
nağmesi, dilimizin zikri, kalbimizin baharı olan Kur’an-i Kerim milyarlarca
Müslümanın şahitliği ve nakliyle bize ulaşmış bizden sonrakilere
ulaştırılacaktır.
Bu hizmeti bize lütfeden Allah’ımıza hamdolsun.
Fatiha süresiyle başlayıp Nas süresiyle sona eren Mushaf’ımızı kabul etmeniz demek
sevgili peygamberimizi de referans kabul etmeniz anlamına gelir.
Çünkü o, bir insan ve peygamber olarak Arapça bir
şeyler söylüyor ve “Bu Allah’tandır” diyor ashabı da iman ediyor, ezberliyor,
yazıyor ve amel ediyor.
23 yılda inen ayet ve sürelerin nereye, hangi ayetin arkasına
yazılması gerektiğini sevgili peygamberimiz söylüyor.
Yani şu anda elimizde tuttuğumuz Mushaf’ın süre ve
ayet düzenlemesini peygamber efendimiz yapmıştır.
Öyle olunca peygamberimiz aleyhisselamı referans kabul
etmiş oluyorsunuz.
Arap aleminde bu akımın öncüleri nüzul sırasına göre
Mushaf düzenlemeye kalktıklarında peygamberimi referans kabul etmeyenler, on
binlerce sahabe sözünü referans kabul etme durumunda kalınca bırakıverdiler.
Kur’anın içinde yüzlerce ayet, peygambere itaati emretmesi, peygamberi örnek
almamızı söylediğini biliyorsunuz.
“Kur’an yeterlidir” sözünüze “Hayır” demek adamı kafir
eder.
Kur’an bize yeter. O Kur’an, bize peygamberin bu
Kur’anı tebliğ eden, öğreten, açıklayan ve nasıl yaşanacağını gösteren örnek
olduğunu haber verirken onsuz olmayacağını ifade eder.
Nehrevan’da Hazreti Ali’nin karşısına dikilen bir
Haruri “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Allah’a aittir” dediğinde Hazreti Ali :
“Batıl kastedilen doğru söz” diye karşılık vermiş ve bu söz deyim haline
gelmiş. (Müslim, Sahih, K. Zekat, Hadis no 1066)
Söz doğru ama Kur’anın örnek gösterdiği peygamberi
devreden çıkarmak için söylendiğinden bu doğru sözle batıl kastedilmiş.
Bütün bunlara rağmen Haruri’lerin çıkardığı Nehrevan
savaşı sonunda öldürülen Haruri’lerin cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı
konusu Hazreti Ali’ye sorulduğunda “Cenazelerini yıkamayınız, namazlarını
kılmayınız ki başkalarına ibret olsun ama onlara kafir veya münafık demeyiniz,
onlar bize başkaldıran kardeşlerimizdir” buyurmuş. (Beyhaki, Süneni Kübra
8/173)
İslam alemindeki hercü-merc esnasında haklının yanında
yer alalım ama haksız olanı Firavun, Nemrut, Kafir gibi kelimelerle
damgalayarak kendimizi küfre düşürme tehlikesinden koruyalım, bizi bir birimize
düşüren kafirin ekmeğine yağ sürmeyelim.
Bu günlerde Hucurat süresinin dokuzuncu ayetinin
tefsirini bir okuyuverin.
Evinizde tefsir yoksa Cantaş yayınevinden yayınlanan “Şifa
Tefsiri” ni İstanbul Beyazıt’ta açılan Kitap fuarından temin edebilirsiniz.