AÇIKLAMALI
İSTİKLÂL MARŞI (4)
Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi
çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş
sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım
dağları, enginlere sığmam taşarım.
Ezelde,
elest bezminde "Bela" demişiz. Rab olarak Allahı
seçmişiz ve böylece hürriyeti almışız.
Rabbimizin
A'raf süresinin 172 inci ayetinde:
أَلَسْتُ
بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى
Ben,
sizin Rabbiniz değil miyim diye sorduğunda bütün ruhların
Bela/Evet dediğini haber verir.
İşte
biz o günden beri kula boyun eğmeyiz ve bütün kulları yaratan
Allah celle celalühe boyun eğeriz.
Hürriyeti
iman olarak benimsemişiz. Kafamızı kesseler, beynimizi ezseler,
Hürriyet fikrimizi söküp çıkaramazlar.
Bizi
zincire vurmaya kalkmak çılgınlıktır.
Dedelerimiz
diniyle, imanıyla beraber yaşamak için kanları seller gibi akmış,
ama esaret zincirini çılgınlara taktırmamış. Her nefer, aslan
gibi kükremiş, coşkun seller gibi akmış, dağ, taş demeyip
aşmış, Mekkeden, Ergenekondan Viyana'ya ulaşmış.
Akif
merhum, Kur'an-i Kerimi çok iyi bildiğinden:
Ezelde
kaynaşan ervâha ayrılık var mı?
Cihan
yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?
Olunca
minberimiz, Arşımız, Hudâmız bir;
Benim
de beklediğim nûr onun da gâyesidir. diyor.
Batıda
Allah üçtür diyenlerle doğuda Allah hiçtir diyenler
elele verip dünyanın her yerinde Müslüman öldürmeye
çalışmalarının tek sebebi var o da kendilerine boyun eğmeyen
tek din mensubu Müslümanlar kaldı ve onun için her yerde
katliama kalktılar ama ecdadının yaptığı gibi Müslümanları
uyandırmanın, birleştirmenin, güçlendirmenin dışında hiç bir
işe yaramıyor.
Akif
merhum bunu çok güzel ifade edivermiş:
Sanıyorlar
kafa kesmekle, beyin ezmekle,
Fikr-i
hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele!
Daha
kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak:
Ekilen
gövdelerin hepsi yarın fışkıracak!
diyor
ve bize nasihat etmeye devam ediyor:
Ecdâdımızın
kanları seller gibi akmış...
Maksadları
dîninle beraber yaşamakmış
Deden
ne türlü yaşarmış... Adamsan öyle yaşa:
«Eğer
hümâ-yı zafer konmak istemezse başa,
Azmiyle,
ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar;
Meyûs
olanın rûhunu, vicdânını bağlar,
Şu
karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler
ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu
altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp
da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;
Değil
mi cebhemizin sînesinde îman bir;
Sevinme
bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil
mi cenge koşan Çerkesin, Lâzın, Türkün,
Arabla,
Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Değil
mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan
yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!
«Salîbe
secdeye varmak Hudâya isyandır.»
Deyip
Hudâsına kurbân olan şehîdandır.
Saldırsa
da kırk Ehl-i Salîb ordusu, kol kol,
Dört
yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol.
Feryâdı
bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş
ki: Telâfî edecek bunca zarar var.
Feryâd
ile kurtulması memûl ise haykır!
Yok
yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
«İş
bitti... Sebâtın sonu yoktur!» deme; yılma.
Ey
millet-i merhûme, sakın yese kapılma.
Millet
için etti mi ordum sefer,
Kükremiş
arslan kesilir her nefer,
Döktüğü
kandan göğe vursun zafer,
Toprağa
bir damlası boş akmasın.
«Yerleri
yırtan sel olup taşmalı!
Dağ
demeyip, taş demeyip aşmalı!
Sendeki
coşkunluğa el şaşmalı!
Haydi
git evlâdım, uğurlar ola.