ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ADAM ALAN, SATAN VE SATILANLAR


    ADAM ALAN, SATAN VE SATILANLAR

     “Profesyonel” kelimesinin karşısına TDK şunu yazmış: “Bir işi kazanç sağlamak amacıyla yapan (kimse), amatör karşıtı” demiş.

    Profesyonel boksör, Profesyonel futbolcu gibi.

    Galata Sarayda oynarken Fenere, Trabzon’a, Beşiktaş’a ve diğer takımlara gol atar.

    Onlardan biri satın aldığında eski takımına gol atar ve ayıplanmaz. Çünkü yapılan iş spordur.

    Ama bir inancın, bir fikrin insanı olursanız profesyonel olamazsınız.

    İnancınız, fikriniz ve çizginiz yoksa profesyonel yazar, hatip, taraftar olabilirsiniz.

    Parayı bastıran size yazdırır ve konuşturur.

    Karşı taraf daha fazla verirse oraya geçer eski patrona söversiniz.

    Eski patron da kızmaz size. Sizin satılık adam olduğunuzu verdiği paradan bilir. Karşı taraf daha fazla verdiği için oraya geçtiğinizi de bilir.

    Siz siz olun bu türlü satılık adamlara tetikçilik yapsın diye para ödemeyin.

    Bu günlerde “Keşke onu satın almasaydım” diye yakınanları 23/08/2010 tarihinde bu sütunda uyarmıştım ve şöyle demiştim:

    “Ev satın alın, araba satın alın, dükkan satın alın ama insan satın almayın.

    İşi parayla satın alın ama eşi parayla satın almayın.

    Birine tuzak kurmak için kiraladığınız insan aynı anlarda size de bir tuzak kurmaya başlamış demektir.

    Kendisini garantiye almak için size de tuzak kurması gerekir.

    Başkasını sizin adınıza dinleyiveren bu adam o gizli konuşmanızı da çoktan kayda almış demektir.

    Kur’an’i Kerimde Tevbe süresinin yedinci ayetinde en amansız düşman olan müşriklerle yapılan sözleşmelere onlar sadık kaldıkları sürece sözleşmeyi bozmamaları emredilir.

    Yani Müslümanlar güçlendiler, kafirler zayıfladı öyle ise fırsat bu fırsat sözleşmeyi bozalım ve bunları vuralım mantığının yanlışlığı vurgulanır.

    Satılık veya kiralık adamlar genelde şahsiyetini sıfırlamış insanlar oldukları için çıkarlarına göre hareket eder.

    Senin adına çalışırken bir başkası bastırır parayı, makamı veya onun gözündeki put ne ise senin adam seni vurmaya gelir.

    En azılı düşmanın Hattab oğlu Ömer gibi şahsiyetli olursa o satın alınamaz.

    Yanlışlar arasında doğruyu arayan bu tür adamlara doğru gösterilirse öyle bir dönüş yapar ki bu sefer de karşı taraf ona dünyayı verse geri döndüremez.

    Şahsiyet yetmezliği hastalığına tutulanları satın almak yerine tedavi ettirmek daha iyidir.

    “Ben satılığım abi, sana hizmet ederim” diyerek gelse onu bir gönül doktoruna götürmek satın almaktan daha evladır.

    Burada Kur’an’da Tevbe süresinin alymışıncı ayetinde geçen “Müellefe-i Kulüb” ü hatırlayanlar “Ülfet” kelimesinden türetilen “Müellef” kelimesi ve “Kalb” kelimesinin çoğulu olan “Kulüb” kelimesi için lügatlere bakarken ayetin manasını da bir gözden geçirsinler.” Demiştim. Yaz ayı boyunca gezdiğim yerlerde tanıdıklarım, “Ağabey, filan adama ne oldu, bu tarafa geçmişti şimdi karşı tarafa geçti. Filan bu tarafta idi şimdi karşıya geçti?” diye sordular ben de bu yazdıklarımı söyledim ve adam almayın, satmayın.

    Dostunuzu da düşmanınızı da satmayın.

    Düşmanınızı dize getirmek için adam satın almayın. Zararını başta siz kendiniz bu dünyada görürsünüz.

    Aynı anda satılık adamlara da zarar verirsiniz. Kısa yoldan para, makam kazanmak isteyen zayıf karakterli yeni yetmeleri satılık adam olmaya özendirmiş olursunuz.

    Gönül kazanmak bizim işimiz. Gönüller arasını telif etmek gayemiz.

    Sevgili peygamberimizin “Emin” ismini çocuklarımıza koruz, onun sıfatlarını sayarken “emanet” sıfatını da sayarız ama İslam’a uymayan hizmet anlayışıyla dosta da düşmana da tuzak kurmaya kalkarsak tuzağa kendimiz düşeriz Rabbimiz buyurur,

    وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ

    “Kötü tuzak sahibini yakalar” (Fatır süresi ayet 43)

    Dünyayı alıp ahireti satan kafirler için sevgili peygamberimiz  şöyle der:

    أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ

    أَنَّ نَبِيَّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ يُجَاءُ بِالْكَافِرِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُقَالُ لَهُ أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ لَكَ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا أَكُنْتَ تَفْتَدِي بِهِ فَيَقُولُ نَعَمْ فَيُقَالُ لَهُ قَدْ كُنْتَ سُئِلْتَ مَا هُوَ أَيْسَرُ مِنْ ذَلِكَ

    “Kıyamet günü kafir getirilir ve ona şöyle denir: “Dünya dolusu altının olsa bu cehennemden kurtulmak için o altınları fidye olarak verir misin?

    Kafir “Evet” der.

    Ona “Dünyada iken senden bunun daha kolayı (Müslüman olman) istenmişti denir” (Buhari, Sahih, K. Rikak, Bab. Men Nukışe, Müslim, Sahih, K, Sıfatül Kıyame, Bab, Talebül kafiri el fidae)