ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ADAYLAR VE BİZ


    11 Nisan Pazartesi günü saat 17 de 550 Milletvekili adayının isim listeleri Yüksek Seçim Kuruluna teslim edilince televizyon kanallarında ahkam kesenlerin hemen hepsi şaşkınlıklarını dile getiriyorlar ve “Şu aday bir zamanlar filan sağcı partide idi şimdi solda, solda idi şimdi sağda” diyerek epey isim saydılar.

    Halbuki bu tenkidi yapan yazarların da durumu aynıdır.

    Dün filan gazetede yazarken filan patronun yolsuzluklarının belgelerini yayınlarken, şimdi o patronun yanına geçince eski patronunun hortumlarını kesmeye çalışıyor.

    Filan partinin kirli çamaşırlarını uydu ipine sererken, günah galerilerinin açılışını yaparken şimdi aynı insanların kusmuğuna altından çanak tutmaya devam ediyor.

    Bu arada bir gözüyle de hangisinin yükselişe geçtiğini süzerek o tarafa uçma alıştırmaları yapıyor.

    Biz, siyasilerle basın mensuplarını tefe koymaya, tenkit etmeye, dönekliklerini anlatmaya sohbetlerde çerez gibi yemeye, sokaklarda çiklet gibi çiğnemeye alışmışız.

    Peki, bu tenkit ettiklerimiz yabancı güçler tarafından paraşütle ülkemize indirilmediler değil mi?

    Haydi, bunların beyinleri yıkandı diyelim.

    Peki, göçmen kuşlar gibi toplu halde bir partiden öbür partiye uçan halkımıza ne diyelim?

    Geçen seçimde sağcı partiden aday adayı olan, bu seçimde solcu partiden aday adayı olup parti binasının önünde bekleyenlerden birine bu durum hatırlatıldığında “Futbolcu gibiyiz, hangi takıma geçmişsek karşı takıma gol atmak için buradayız” diyordu.

    Yani, sorun siyasilerde veya basın mensuplarında değil.

    Sorun, bunları doğuran milletin rahminde.

    Aklı başında bir yöneticiye “Bu başkan bir zamanlar bu adamı hiç sevmezdi. Ne oldu da şimdi yanına aldı?” dediğimde,

    “Yine sevmez ama güç başkanda olduğu sürece bunun çok iyi hizmet edeceğini bilir, onun için yanında tutar ve tepe tepe kullanır. Başkan, gücünü kaybettiği anda döneğin kendisini de tepeceğini bilir, onun için her an teyakkuzda bulunmasını da sağlamış olur bu dönek” demişti.

    Hepimiz insanız. Hepimiz ayrı çizgilere sahip olsak da şeytandan meleğe kadar her şeyin özelliklerini hepimiz taşımaktayız.

    Her hastalığın mikrobu içimizdedir.

    Zayıf olan yerimizden hastalık fırlayıverdiği gibi zayıf tarafımızdan bizi vurabilirler.

    Altına hücum eden İsrail oğullarının bir gün dönüp geleceklerini bilen Harun aleyhisselamın yerinde sabit durması ve adresin değişmemesi için durduğu gibi,

    Mevlana’nın deyimiyle pergelin bir ayağının 360 yeri dolaşırken bir ayağının merkezde sabit durması gibi,

    Bulut atına binerek ülkeler dolaşan milyarlarca yağmur tanesinin, yüz binlerce ırmak ve nehirin dünyayı dolaştıktan sonra denize gelip durması gibi,

    Biz, din üzerinde sabit duralım.

    İnsanlığın merkezi olmaya çalışalım.

    Nuh aleyhisselamın Cudi dağı gibi, Musa aleyhisselamın Tur dağı gibi, Muhammed aleyhisselamın Arafatı gibi,

    Servet, siyaset, şöhret, şehvet ve hizmet sarhoşlarının sabit adresi olalım.

    Rabbimiz buyurur: “Allah, iman edenleri dünya hayatında da, âhirette de sabit bir söz üzerinde tutar…” (İbrahim süresi ayet 27)