ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    AFFEDENLERİN DEVLETİ DE


    Yusuf süresinde Rabbimiz tarafından haber verildiğine göre Yusuf’u kardeşleri yok etmek isterler ve babalarından izin alarak kırlara çıkarlar.

    Yusuf’u kuyuya atarlar, gömleğine kan sürerek gelip babalarına “Yusuf’u kurt yedi” derler.

    Kaderin cilvesini Rabbimiz uzunca anlatır Yusuf süresinde.

    Saraydan hapishaneye, hapishaneden Mısır sultanlığına ve peygamberlik makamına yükselir.

    Kendisini kuyuya atan kardeşleri el bağlayarak karşısında sarayda başları önlerine eğik olarak durduklarında Yusuf aleyhisselam, "Bugün sizi kınamak yok. Allah sizi affetsin. O merhamet edenlerin en merhametlisidir." Diyerek afvettiğini bildirir. (Yusuf süresi ayet 92)

    Sevgili peygamberimiz, Mekke’yi kan akıtmadan fethettiği gün kuşluk vakti, Ka’benin etrafında karşısında boynu bükük dikilen Mekke parlamentosu üyelerine, harp komutanlarına ve diğer halka yaptığı konuşmada Yusuf aleyhisselamın dediğini tekrarlamış.

    O katiller sürüsü yüzün üzerinde ashabını şehit etmişlerdi.

    Kur’anın ifadesiyle (Enfal süresi ayet 30) sevgili peygamberimizi hapsetmek, öldürmek veya sürgüne göndermek konusunda parlamentolarında tartışmışlar ve öldürülmesine karar vermişlerdi.

    O gece Medine’ye gizlice hicret eden peygamber efendimiz, Mekke’yi fethettiğinde o öldürme kararı verenler, efendimizin karşısında dizildiklerinde hepsinin afvedildiğini ve evlerine özgürce gidebileceklerini bildirmişti.

    Afvedici Allahın afvedici peygamberinin kurduğu devletin öğrettikleri 1432 yıldır devam ediyor.

    Kavga üzerine kurulan devletler, kurucusunun veya kurucunun çocuklarının gözleri önünde yıklıp giderken kendisi ve çocukları enkazın altında kalıyor.

    Rabbimiz Bakara süresi ayet 52 de buzağıya tapınan beni İsraili afvettiğini, Ali İmran süresi ayet 152 de Uhud savaşından kaçan Müslümanları affettiğini haber verir.

    16/04/2008/tarihli yazımda bu sütunda “Siyasetname” den bir bölüm nakletmiştim:

    Nizam-ül mülk, “Siyasetnâme” sinde Melikşah’a çeşitli konularda nasihat ederken “Adalet” konusuna da dikkat çeker ve hakimlerin halkı sevmesi ve af tarafında olması gerektiğini bir olayla anlatır:

    “Halife Me’mun’un ceza davalarına bakan iki hakimi vardı. Halk bunlardan birini seviyor, övüyor, memnuniyetini bildiriyordu. Öbür hakimi ise sevmiyor, suçluyor, şikayet ediyordu. Bunların ikisi de ceza davasına baktığı halde, ikisi de aynı kanunları uyguladığı halde halk niçin birini seviyor da öbürünü sevmiyor?” diye nedimlerine sorar.

    Nedimlerden biri “Efendimiz bana üç gün izin veriniz ben araştırıp size rapor edeyim” der.

    Nedim evine gelir ve evde hizmetlerini gören kişiyi bu ikisini takip etmek üzere görevlendirir.

    Hizmetçi, önce sevilen sayılan hakimi takibe başladı. Sevilen hakim sabah erkenden kalktı kahvaltısını yaptı. Biraz Kur’an okuduktan sonra camiye çıktı, cemaatle namaz kıldı. Namazdan sonra Kur’an okumaya yine başladı, güneş biraz yükseldikten sonra duruşma salonuna geldi. Bakılacak davaları sordu. İlgili kişi “Bir suçlu var. Şikayetçi yok. Suçunu kendisi itiraf ediyor” dedi.

    Sevilen hakim, “Onu getirin bakayım” dedi. Getirdiler. Hakimin gözü suçunu itiraf eden adama ilişince “Bunda suç işleyecek sima yok. Bunun yüzünde büyük adam evlatlığı, helal süt emmişlik ve Müslümanlık ışığı parlıyor. Bunun suç işlemesi mümkin değil. Yalan söylediğini sanıyorum. Onun hakkında kimseyi dinlemek istemiyorum. Bu suç, bu delikanlının elinden çıkmaz” dedi.

    Orada bulunanlardan biri: “Ama efendim kendisi itiraf ediyor” dedi.

    Sevilen hakim: “Allah’tan korkmaz mısın.Sen bu delikanlının kanının akmasını mı istiyorsun? Bu genç akıllı bir adam. Kendini mahvedecek itirafı neden yapsın? Diyerek gencin itirafından dönmesini istiyordu.

    Suçunu itiraf eden genç: “Yüce Allah’ın takdiri ile bu kaza benim elimden çıktı. Allah’ın hükmünü bana tatbik et. Çünkü öbür dünyada azap çekmeye gücüm yok” dedi.

    Sevilen hakim, duymamış gibi davrandı. Yüzünü havaya çevirdi “Ne söylediğini duymuyorum. İtiraf ediyor mu, etmiyor mu?” dedi.

    “İtiraf ediyor” dediler.

    Sevilen hakim: “Oğlum, sende suç işleyecek sima yok. Seni düşmanların teşvik etmiştir; iyi düşün” dedi.

    Genç itirafında ısrar eder. Hakim cezayı verir ama Allah korkusuyla dolu olan bu genci Cennette Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Hazma ile birlikte olmaları dileğinde bulunduktan sonra cezayı verir ve infaz eder.

    Nedimin hizmetçisi durumu Nedime anlatır.

    İkinci gün o sevilmeyen hakimi takip eder.

    Sevilmeyen hakim, evinden çıkar, çatık kaş, asık surat, içkiden dönmüş gözlerle duruşma salonuna gelir. Sanki gece boyu melek öldürmüş gibi bir tavırla yürür. Herkes ayakta. O kimseye selam vermez. Kendine verilen selamları almaz. Selam aldığı insanlar da kendilerine öfkeli olduğunu anlıyorlardı.

    Sevimsiz hakim sordu “Bu günkü duruşma nedir” dedi. “Şarap içmekten başka suçu olmayan birinin davası var” dediler. “İçeri getirin” dedi. Getirdiler.

    Sevilmeyen hakim: “Uzun zamandan beri ben bunu arıyordum. Bunda Allah korkusu yok. Bu şerlinin, bozguncunun, fitnecinin biri. Bunun benzeri bu Bağdat şehrinde yoktur. Buna şer’i dayak değil boynunu vurmak lazım” diyerek daha bir çok suç isnadında bulundu. Genç bunları dinlemektense bir an önce ölmeyi tercih ediyordu. İnsafsızca onu cezalandırdı sonra da zindana gönderdi. Elli kadar eşraftan adam araya girerek “Cezasını çekti. Zindana gönderme “ diye yalvardılar ama dinlemedi.

    Nedim bütün bu olayları Halife Me’mun’a anlattı. Me’mun önce o sevilmeyen hakimi görevden aldı. Sonra o genci zindandan çıkardı. Sevilen hakimi de terfi ve taltif etti” diyor. (Biraz kısaltarak ve de sadeleştirerek “Siyasetnâme” nin 40’ıncı bölümünden alınmıştır.)