ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    AJANLIK OKULU


    Her hangi bir caminin imamını alın, uçakla yamyamlar ülkesine götürün ve paraşütle bir kabilenin üzerine indiriverin.

    Marksın Kapitalini ezberlemiş ve ona inanmış bir komünisti alın aynı ülkenin bir başka kabilesine bırakıverin.

    Bush eğitiminden geçmiş bir sömürgeci, katil kapitalisti alın onu da bir diğer kabileye atıverin.

    Sonra uzaydan bunları izlemeye alın.

    Bakalım neler yapacaklar?

    “Küpün içinde ne varsa dışına o sızar” atasözümüze uygun olarak hareket etmeye başlarlar.

    Önce göz temasıyla dostluk kuran İmamımız onlara güzel sesiyle Kur’an okuyuverecektir.

    Sonra kumun üzerine çizgiler çizerek Elif, Ba, Ta, sa, cim… diye başlayacak ve onlara Kur’an okumasını öğretecektir.

    Gönenli Mehmet Efendi anlatmıştı: “İslami çalışmalarından dolayı Denizli hapishanesine koyulduğunda idamlıklar bölümünü istemiş ve koğuş kapısından girince ilk yaptığı şey hemen bir karyolaya oturup elini kulağına atıp “Narında hoş, nurunda hoş” ilahisini uzun hava usulünde okumak olmuş.

    Sonra o koğuştakilerin birçoğu aftan yararlanıp çıktılarında köylerine imam olmuşlar.

    “Efendim bu işin arkasında İsrail var” diyenler, “Amerika var” diyenler, aslında görünmeyen gerçeği ifade derler.

    Hiç sevmediğiniz bir gazetenin sevimsiz yazarını bir yıl takip edin. Takip ederken hakaretli kelimelerde kullanın. “Ben etkilenmem” deyin.

    Sonunda etkilenmediğinizi göstermek için uzun konuşmalar da yapın.

    Ama dikkat edin, etkilenmediğinizi ispat ederken bir yılda ondan öğrendiğiniz kelimeler ve örneklerle kendinizi savunduğunuzu da iyi bilin.

    İsrail karşıtı bir yazarın “İsrailli polislere Filistinli teröristlerin ateş açmak hakları değil görevleridir” cümlesi bile etkilendiğini gösterir.

    Okuduğu gazete ve dinlediği televizyon haberlerinde hep “Filistinli teröristler…” cümlesini kullandığından o da aynı kelimeyi kullanmaktadır.

    En etkili ajanlık okulu bu yöntemle eğitimini yapan okullardır.

    Ajanına maaş ödemeden hizmet ettirir.

    Yakalansa kendisini ajan yapanı bilmediği için adını veremez.

    Her gün Amerikan gazetelerini okuyarak güne başlayan yazar veya siyasilerimiz, hiç farkına varmadan Amerikan çıkarlarına hizmet ederler.

    Hatta oradan alıntı yaparak onlara hakaret ederken bile hizmet ederler.

    Tertemiz yolun ortasına atılan pisliği çöpçü, etrafa yaymadan poşete koyup çöp arabasına atmaz da onu temizliyorum diyerek etrafa saçarsa, saçarken “Bunu kim yaptı ortaya çıksın” diye bağırırsa pis kokunun yayılmasına ve duyulmasına yardım etmiş olur.

    Filozofun biri ayakkabı tamircisine gitmiş. Ayakkabıcı bu gün yapamam, işim var. Şu eski ayakkabıyı giy, yarın gel” demiş.

    Filozof “Ben başkasının ayakkabısını ayağıma almam” demiş.

    Tamirci “Başkasının ayakkabısını ayağına alman ama başkasının kokmuş, çürümüş fikirlerini beynine alın” deyivermiş.

    Rabbimiz: “Ey iman edenler, Allahtan sakının ve sadıklarla beraber olunuz” buyurmuş. (Tevbe süresi ayet 119)

    “İslinin yanında oturanda is kokar, mislinin yanında oturanda mis kokar” ata sözümüz bir hadisi şerifin Türkçe tercemesidir. (Buhari, Buyu 38, Müslim, Birr 146)

    Parfümcü dükkânından alış veriş yapmasanız bile üzerinize güzel kokusu siner. Meyhanede içmeseniz bile kötü kokusu bir müddet üzerinizde gezinir.

    Rabbimiz “Furkan” suresinde peygamberlerin yolundan yürümemizi, dost olarak onları seçmemizi ister.(Ayet 27-28)

    Cehennemin dehşetli alevlerini gördüğünde “Keşke filanı dost edinmeseydim” diyecek diye bize haber veriyor ve kötü insanlardan arkadaş edinmemizi yasaklıyor.

    Peygamber efendimiz: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Sizden her biriniz kiminle arkadaşlık yaptığına dikkat etsin” buyurur.(Ebu Davud, Edeb Hadis4833, Tirmizi zühd bab35, hadis 2379)

    Hiçbir dostunuzu kaybetmeyiniz. Bin dostumuz olsa azdır, bir düşmanımız olsa çoktur diyerek dostları çoğumsamayacağız. Düşmanları da azımsamayacağız.

    Dinimin düşmanı cami yapsa o “Mescidi dırar” dır. Şerbet verse şarap dır, panzehir verse zehirdir diyerek red edeceğiz.

    Düşmanın iyiliği kasabın koyununa ot vermesi gibidir. Koyunun boynunu sıvazlaması sevdiğinden değil keseceği yerin tespiti içindir. Balıkçının, balığa oltada yem vermesi gibidir.