ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    AKİF’İN DİLİYLE AÇIKLAMALI İSTİKLAL MARŞI (3)


     AKİF’İN DİLİYLE AÇIKLAMALI İSTİKLAL MARŞI (3)

    24/03/2020/Salı/Milligazete

    “O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

    O benimdir, o benim milletimindir ancak.”

    Millet: Arapçada Din anlamındadır. Kur'an'ı Kerimde on beş defa tekrarlanmış ve hepsinde din manasında kullanılmıştır.

    Büyük Türk Lügatinde H. Kazım Kadri, "Millet: din mezhep, Şeriat manasındadır" dedikten sonra, "Millet: bir dine salik olanların hey'eti umumiyesidir" diyor..

    Yani İslam dinini kabul edenlerin ırkı ne olursa olsun İslam milletindendirler.

    Aşiretten bir devlet çıkaran, dini, imanı, irfanı, adalet ve ihsanıyla dünyaya Milliyetin nasıl olacağını öğreten, zalimleri tir tir titreten İslam milleti, bu al sancağa sahip çıkacaktır. O Alsancak ancak onundur.

          Akif, “O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet

          Çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;

    Dizimiz, ahlakımız, irfanımız, adaletimiz, iyiliklerimizle bütün  ırkları kucaklamasını bilmiş, birlikte olmuş, iyiliği emretmiş, kötülüğü yasaklamış bir millet:

          Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:

          Gelmişiz dünyâya milliyyet nedir öğretmişiz!

          Bir taraftan dînimiz, ahlâkımız, irfânımız;

          Bir taraftan seyre makrun adlimiz, ihsânımız;

          Yükselip akvâmı almış fevc fevc âgûşuna;

          Hepsi dalmış vahdetin âheng-i cûşâcûşuna.

          Emr-i bi’l-ma’rûf imiş ihvân-ı İslâm’ın işi;

          Nehy edermiş, bir fenâlık görse, kardeş kardeşi.

     

          Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti,

          Şimdi inmiş zanneder mutlak şu müdhiş âyeti!

          Ey vatansız derbederler, ey denî kundakçılar!

          Milletin, az çok, duran bir dîni, bir nâmûsu var.

          Şimdi nevbet onların... Yansın da onlar, öyle mi?

          Târumâr olsun bütün bir Müslümanlık âlemi!

     

          Olmaz ya... Tabî’î... Biri insan, biri hayvan!

          Öyleyse, «cehâlet» denilen yüz karasından,

          Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.

          Kâfî mi değil yoksa, bu son ders-i felâket?”

    Tarihimiz ders olsun. Yiğit düştüğü yerden kalkar.

    Yeter ki, birliği muhafaza edelim. Kamplaşmalardan uzak duralım. Irkçılığımıza son verelim. Bizim her ırk ve kamptan insanları kucaklayan dinimiz vardır.

    Namazda Rabbin huzurunda dururken ırk mı var. Bütün ırktan Müslümanlar omuz omuzadırlar:

             Akif,  “Düşer düşer yine kalkarsınız, emîn olunuz...

          Demek ki birliği te’mîn edince kurtuluruz.

          O halde vahdete hâil ne varsa çiğneyiniz...

          Bu ayrılık da neden? Bir değil mi her şeyiniz?

          Ne fırka herzesi lâzım, ne derd-i kavmiyyet;

          Bizim diyânete sığmaz sekiz, dokuz millet!

          Bütün bu tefrikalar, etsenizdi istiknâh,

          Görürdünüz nereden geldi... Yâ ibâdallâh!

          Huzur-i Hak’ta nasıl toplu durdunuzdu demin?

          Günâhtır, etmeyin artık, ayıptır, eylemeyin!

          Şu ihtirâsa uyup az mı verdiniz kurban?

          Şikàk için mi eder, sâde, kalbiniz daraban?

    Bizi bozmaya aileden abşladılar. Ailede inkılap istediler.

               Aile bozuluşa aklak bozulur. Çünkü en güçlü eğitim ailede verilir.

          Akif, “Âilî bir inkılâb olsun!» diyen me’yûs olur;

          Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir .... olur!

          Çünkü “çıplak” inkılâbâtın rezâlettir sonu...

          Ey denî kundakçılar, biz sizde çok gördük onu!

          Bir de halkın dîni var sık sık ta’arruzlar gören.

          Hâle bak: Millette hissiyyâtı oymuş öldüren!

          Dîni kurbân etmeliymiş mülkü kurtarmak için!..

          Tut da, hey sersem, bu idrâkinle sen âlim geçin!

          Her cemâatten beş on dinsiz zuhûr eyler, bu hâl

          Pek tabî’îdir. Fakat ilhâdı bir kavmin muhâl.

          Hangi millettir ki efrâdında yoktur hiss-i din?

          En büyük akvâma bir bak: Dîni her şeyden metin.

          Düşme ey âvâre millet, bunların hızlânına;

          Vâkıfız biz hepsinin pek muhtasar irfânına:

          Şark’a bakmaz, Garb’ı bilmez, görgüden yok vâyesi;

          Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermâyesi!

     

          Ordu mâdâm ki efrâdını milletten alır;

          Milletin keşmekeşinden nasıl âzâde kalır?

          Öyledir, memleketin hâli düzelmezse eğer,

          Kışlalar evlere, asker de ahâlîye döner!

          Durmasın sonra kazan kaldıradursun ordu,

          Düşmanın safları çiğner bu mukaddes yurdu.

          Enbiyâ yurdu bu toprak; şühedâ burcu bu yer;

          Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer

     

          Ecdâdımızın kanları seller gibi akmış...

          Maksadları dîninle beraber yaşamakmış.

          Evlâdı da kurbân olacakmış bu uğurda...

          Olsun yine, lâkin bu ışık yoksulu yurda,

          Bir nûr-i nazar yok mu ki baksın bacasından?

          Bir yıldız, İlâhî? Bu ne zulmet! Bu ne zindan”

    Dikkat ederseniz, halkı Müslüman ülkelerin hemen hepsinin bayrağında Hilal ve yıldız vardır.

    قال ابن يونس وفد على النبي صلى الله عليه وسلم وعقد له راية على قومه سوداء فيها هلال أبيض

    “Ezd kabilesinden Sa’d bin Malik, elçi olarak Allah’ın Rasülüne geldiğinde ona Allah Rasülü, kavmi için üzerinde beyaz Hilal olan siyah bir bayrak bağladı” diyor. (İbni Hacer el’Askalani, el İsabe fi temyiz is-Sahabe, Sa’d bin Malik maddesi)

    Sevgili peygamberimizin bayrağındaki Hilali almışız ve başımızın üstüne taç etmişiz.

    Devam edecektir.