ALDIRMA
18/04/2018
Dünyanın en zalim ve güçlü devletlerinin
başında gelen Roma ile yine dünyanın en hilekar ve en başarısız Yahudilerin
birlikte hareket ederek Hazreti İsa aleyhisselamın tebliğle görevli olduğu
Allah’ın dininin önünü kesmek için onu çarmıha germeye karar vermişler, ama
Allah celle celalüh İsa aleyhisselamı çarmıha değil kendi katına yükseltmiş.
Tebliğ ettiği dini de Roma’nın bağrında çiçek
açtırmış.
Şu anda bile tahrif ettikleri İncil’in merkezi,
Roma’nın kalbi durumundaki Vatikan’dır.
Şeytanın süslü, aldatıcı sözlerine kanan
Hazreti Adem ile Havva anamız, dünya sürgününde pişmanlığını Rabbine arz edince,
affa uğramış olarak Rabbine döndü ama kibrinin gölgesini kendisine hayat alanı
olarak seçen şeytan, hala kendi çizdiği sınırın mahkumu olarak azabda devam
etmekte.
Rabbinin emrini uygularken şeytani mantığın
esiri olmayan, “Susuz Yerde gemi mi yapılır” diyenlere aldanmadan karada gemiyi
yapan ve Allah’ın vahyine göre hareket eden Nuh aleyhisselam, kurtuluşa ermiş,
mantıklı hareket ettiğini sananlar suyun içinde cehennem azabını tatmış.
Nil vadisinde, Firavun’un sarayında, bir eli
balda bir yağda yaşarken, Rabbinden aldığı vahye uyan ve hala bu gün bile
insanların girmeye ve geçmeye korktuğu, bir damla su ve ağıza alınacak bir lokma
et ev otun olmadığı Tih sahrasına göç eden Musa aleyhisselam, Mısır’a ve Kudüs’e
hakim olmuştur.
Hac ve Umre’ye gidenler, Mekke ve Medine
arasındaki yolu otobüsle geçenler bilirler ki, yollar yeşile hasrettir.
İbrahim aleyhisselamın ifadesiyle ziraata da
hiç elverişli değildir. (İbrahim süresi ayet 14/37)
Suyun çıkmadığı, otun bitmediği yerde ailesini
iskan etmesini emrettiğinde hiç tereddüt etmeden hanımı Hacer ile oğlu İsmail’i
oraya yerleştiren İbrahim aleyhisselam hala adı ağızlar tatlandırmaya örnek ve
önder olmaya devam ediyor.
Nemrut ise diktiği putlarla anılıyor.
Günümüz Nemrutlarına, Firavunlarına,
şeytanlaşmış insanlarına bakarak yoldan kalmayın.
Akıllı ve mantıklı kişi, akıl ve mantığı insana
lütfedenin dediğine uyar.
Allah’ın verdiği aklı, Allah’ı inkarda kullanan
ve inkarını desteklemek için mantık kuralları koyanların şeytani fikirlerine
uyarak Kur’an’ın hükümlerini şeytanlaşmış insanların hükümleriyle bağdaştırmaya
çalışıp ardından da “Mantık bunu gerektirir” ukalalığı yapmamalı.
Müslüman tam teslim olan adamdır.
Kime teslim olalım?
Avrupa Kriterlerine mi?
Birleşmiş Milletler Kriterlerine mi?
Şuanda yani bu makaleyi okurken yediğiniz bir
dilim ekmekten gözünüze yağ gönderen, tırnağınıza fosfor gönderen, saçlarınızın
sayısına göre gıdasını veren, ciğerlerinize aldığınız havayı parasız lütfeden,
kalpteki kanı her hücrenin ihtiyacı kadar ayarlayan ve sizi hayatta tutan
Rabbinizin vahyinin önüne, ölümlü hiçbir insanın kriterini geçirmemeye dikkat
edin.
Kafanızı kaldırın ve güneşe bakın.
Dünyanın bütün devletleri birleşseler, güneşin
doğmasını engelleyemezler.
Bir saniye önce veya sonra doğmasını
sağlayamazlar.
Kur’an-i kerim Rabbimizin Kelam sıfatındandır.
Güneşi söndüremeyenler, onun Kelamının nurunu haydi
haydi söndüremezler.
Delil mi, Aslan Yürekli Rişarları Haçlı
seferleriyle bu dini kökünden kazımak için ordularının önünde yürümüşler
söndürememişler de şimdikiler, savaş gemileri, zırhlı araçlar, kurşun
mesafesinin üstünde uçan savaş uçakları, binlerce kilometre uzaktan
gönderdikleri füzelerle, onların başında duran zenci, aborjin, aztek gibi
paralı askerlerin on bin kilometre gerisindeki beyaz veya kızıl saraylarında
saklanan adamlar mı başarılı olacaklar.
Rabbimiz buyurur:
يُرِيدُونَ
أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَنْ
يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
“Ağızlarıyla
Allah'ın nurunu söndürmek isterler. Kâfirler hoşlanmasalar da, Allah nurunu
tamamlamaktan başka bir şey istemiyor.” (Tevbe süresi ayet 9/32, Saff süresi
ayet 61/8)
Biz, Müslüman-Kafir herkese, her şey, suya,
ateşe, güneşe, çiçeğe, çocuğa, taşa, kuşa, denize, yıldıza, yaratılan her şeye
karşı görevimizi yaratanın belirlediği kurallar içinde, sorumluluklarımızı yerine
getirmeye devam edelim, gerisine aldırmayalım.
Sevgili peygamberimiz, Taif’e tebliğ için
gittiğinde onların aşağılaması ve taşlaması sonunda şehrin dışında bir ağacın
gölgesinde söylediklerinin bir bölümünde:
إِنْ
لَمْ تَكُنْ غَضْبَانَ عَلَيَّ فَلا أُبَالِي
“…Eğer sen bana kızmamışsan ben bunların (taşlamasına)
aldırmam…” (İbni Hişam, Siret, 1/419, Taberani, Kebir, hadis no 13655)