ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    ANANI DA FİŞLEDİN Mİ?


    “Parasız olmaz” diyerek para peşinde koşanlardan geri dönen olmadığı gibi paralandıklarını paramparça olduklarını da gördük.

    Ömrüm boyunca hizmetin adamla olacaını, adam olursa hizmet aletlerini bulacağını savundum.

    Mekke’li Müşrikler, sevgili peygamberimize “peygambersen, haydi kaynak suların olsun, güzel bahçelerin olsun, altından evin olsun” demişler. (Bu İsra süresi 90-93 ayetlerin tefsirini ŞİFA TFSİRİ’nden bir okuyuverin)

    Rabbimiz de “Size, Allahın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmem, ben melek de değilim” demesini sevgili peygamberimize emrediyor. (Bak, Enam süresi ayet 50)

    1930–1990 yılları arasında İstanbul’da İslami eğitim alan her öğrencinin cebine biraz para koyan Gönenli Mehmet efendi bir gün karakola çağrılır ve bu paraların nereden geldiği sorulur.

    Hoca efendi Allahtan geldiğini söyler.

    Komiser “gökten paramı yağar sana?” dediğinde komiserin kapısı açılır ve bir polis memuru saatin beş olduğunu ve ayrılacağını söylerken hocayı görür.

    - “Hayrola hocam ne arıyorsun?” diye sorar.

    —Komiser, “hocan bu gün burada kalacak” der.

    — Polis memuru “Hocam gelecek, gidecek, yapılacak bir şey var mı” diye sorar.

    Hoca elini cebine götürür, on beş lira çıkarır ve polise verdikten sonra Kuran kursuna git, orada Ali vardı ve memleketine bu parayla bilet alıp gidecekti, ona ver” der.

    Polis, parayı hocaya geri verir ve “Hocam, ben kursa gideceğim, Ali’yi alıp garajdan biletini de aldıktan sonra memleketine göndereceğim” der ve karakoldan çıkar.

    Gönen’li hoca efendi komisere dönerek “Allahın parayı nasıl gönderdiğini gördün mü?, bu polis, senin yanında çalışırken sana hiç para vermediği hale bana niçin verir?” der.

    Yardımı yalnız Müslümanlara yapmıyordu.

    Gönen’li Mehmet Efendi (1903–1991) bir gün Sultanahmet camiine öğle namazı kıldırmak için geldiğinde caminin merdivenlerinde kara kara düşünen sarı saçlı birini görünce el işaretiyle durumunu sorar.

    O da derdini anlatmaya başlar.

    Elli dili elli kelimeyle konuşan Sultanahmet “Anut” larından biri terceme eder ve İtalya’ya gidecek parasının olmadığını söyler.

    Gönen’li hoca efendi de onu Sirkeci’ye götürür ve İtalya’ya bir tren bileti alır, eline de yolda yiyecek parası verir.

    Yıllar sonra o sarışın adam yeniden gelir, hocanın eline bir tomar para sıkıştırır ve “Yolda kalanlara ver” der.

    Yüzde doksan sekizlik halkını potansiyel tehlike kabul eden ve dışa karşı görev yapması gereken güvenlik görevlilerini içe yönelten, kendisine vekalet verdiğini ileri sürdüğü müvekkil milleti fişleyen yönetim anlayışı devamlı hocayı gözetler.

    Hoca efendi öldüğünde, bizim aynı kafayı taşıyan sosyalistlerimizle kapitalistlerimizin zannettiğinin zıddına geride miras olarak basit bir apartman dairesi ile emekli maaşından başka bir şey bırakmaz.

    Hocaya paranın nereden geldiğini gözetleme görevini alan bir istihbaratçı, çok sıkı bir takibe başlar.

    Bir gün evinden çıkarken Sultanahmed’e gideceğini söyleyince istihbaratçının annesi sandığında biriktirdiği paraları oğluna verir ve “Bunları Mehmet efendiye veriver” der.

    İstihbaratçı, namazdan sonra hocanın etrafını saranlardan kimlerin para verdiğini, kimlerin para aldığını fişlerken hoca efendi, İstihbaratçıya sorar “Ananı da fişledin mi?