ANA SAYFA



KİTAPLARIM


    AVRUPA AÇILIMI


    Çocuk dünyaya gelince doktor ve hemşireler, dünyamızdan o çocuğa mikrop bulaşmaması için çok büyük gayret gösterirler.

    Banyosuna, aşısına, ilacına, giysi ve yatacağı yere çok dikkat ederek temiz tutarlar.

    Hemen maddi temizliğin arkasından çocuğun iki dünyasını imha edecek şirk mikrobuna karşı da aşı başlar.

    İnsanların gönül ufuklarını kapatacak olan, “Onu geçemezsin. Sen kimsin ki ondan daha ileri görüşlü olacaksın?” gibi sözlerle düşüncesi kısırlaştırılmaya çalışılan, kula kul hale getirilmek istenen çocuklarımıza bu şirk mikrobunun bulaşmaması için sağ kulağına Ezan, sol kulağına kamet getiriyoruz ve “Allahü Ekber/En büyük Allah’tır” diyoruz.

    “Çocuk bir günlükken anlar mı?” diyenler bu konuda batılı yazarların yazdıklarını okumaları yeterli.

    Ana rahminde iken bile ananın stresinden dırdırından, yediğinden içtiğinden etkilendiğini okuyuversinler.

    Helal sütle beslenmiş teninden şelale gibi yavrusunun ağzına süt veren anne, süt emzirme esnasında ezberinde olan süreleri sesli okuyarak hem ağzından hem kulağından gıdalandırdığı yavrusu birkaç aylık olunca daha kelimelerle oynaşamadığı günlerde annesi yavrusunun minicik şehadet parmağını kaldırıp diğer dört parmağını yumdurarak “Allah biiiir, Allah biiiir” diyerek büyütür.

    Bu esnada hem dilini hem dinini öğretmiş olur.

    Anne, yavrusunun dilini dinlendirirken, dinini dillendirmiş oluyor.

    Pers imparatorluğuna son veren Hz. Ömer döneminde Müslüman olan İranlılar, İslam dinine girerek dillerini ve gönüllerini dinlendirmişler.

    Ateşe taparlarken ateşi yaratan Allaha iman ederek dinlerini değiştirmişler ama dillerini değiştirmemişler.

    Türkler toplu halde Müslüman olmuşlar ve dinlerini değiştirirken dillerini değiştirmemişler.

    Kürtler de öyle. Din değiştirmişler, dil değiştirmemişler.

    Malezyalı Müslümanlar, Tayvanlı, Taylandlı, Amerikalı, Japonyalı hasılı bütün dünyalı insanlar dillerini koruyarak Müslüman olup dinlenmişler.

    Asıl olan bu dinin bütün dillerle dillendirilmesidir.

    Bütün dillerin bu dinle dinlendirilmesidir.

    Otuz altı yıldır gidip geldiğim Avrupa’da benim gördüğüm çok yakın bir zamanda Avrupa’nın İslam diniyle dinlenmesidir.

    Buna karşılık Müslüman insanların da Avrupalıların diliyle dillenmesidir.

    1965 yılında Avrupa’ya giden baba, torunuyla Türkçe anlaşamaz hale gelmiş, bulundukları ülkenin diliyle anlaşıyorlar.

    Torunlar, Türkiye’ye geldiklerinde size bön bön bakmalarının temelinde ne dediğinizi anlamamaları yatmaktadır.

    Türkiye’den giden hocalarımızın kullandığı dil ile yeni yetişen çocukların dili arasında neredeyse tercümana ihtiyaç var.

    Onun için Avrupa vatandaşı olan Türk çocuklarından Lisede başarılı olanlara Avrupa’da Üniversite bitirince ne kadar Euro alacaksa o kadar Euro maaş garantisiyle Türkiye’de İlahiyat fakültelerinden birinde okumaları teklif edilmeli ve Avrupa oturumu olan, kendi dili yanında birkaç dil bilen, bütün dilleri dinlendirebilecek güçte ilim adamı yetiştirip gönderilmeli Avrupa Birliği ülkelerine.