AYASOFYA KONUSUNDA TEKLİFLERİM
15/07/2020
Mahmut Toptaş
Emin Saraç hoca efendi, Haseki Eğitim Merkezinden ayırıldıktan sonra, Fatih Camiinde imam odasına 1983 yılında oturmuş, o günden son yıllardaki hastalanmasına kadar otuz beş yıl ara vermeden her gün Fatih camiine geliyor, yatsı namazına kadar orada oturuyordu.
Düzenli öğrencileri olduğu gibi, adını duyup gelen ve Ben senden Buhari okumak istiyorum diyene, Ben Hidaye okumak istiyorum diyene, Ben Celaleyn okumak istiyorum diyene hiçbir zaman Hayır dememiş ve kitabın yanında mı? Diyerek Besmeleyle başlayıvermiştir.
Emin Saraç hoca efendi, kendi kendini görevlendirmiş ve Allahtan başka kimseden ücret de almamıştır.
Ayasofyada Kürsüler vardı.
Tefsir Kürsüsü, Hadis Kürsüsü, Fıkıh Kürsüsü gibi.
Bu mutlaka kurulmalı.
Maaşı, en az profesör ücreti kadar olmalı ve Diyanetten almalı.
Sabah namazından yatsı namazına kadar görevinin başında ve gelen herkese kitap okutmaktan fetva vermeye kadar yetkili olmalı.
O zaman Ayasofyada canlılık meydana gelir.
Ayasofyanın halıları konusunda acele edilmemeli.
Açılış için alelacele en değerli halılar serilsin ama, Ayasofyaya layık halılar için bir heyet oluşturulsun.
Caminin renklerinin toplamı alınsın ve o toplam renk cümbüşü, bütün halılara yayılsın.
Mimar Sinan, Ayasofyanın kuzey yönünde camiye uygun iki minare yapmıştır.
O türde bir minareyi hiçbir yere yapmamıştır.
Ayasofyanın ana binası kaba, hantal bir bina olduğundan minareleri de ona uygun yapmıştır.
Ayasofyanın renk toplamı olarak Kazasker Mustafa İzzet efendinin hatlarının renkleri yol gösterici olabilir.
Çünkü Mustafa İzzet efendi Ayasofya camiinin, kubbesinden, direklerinden, Kürsüsünden, Minberinden, Mihrabına
.kadar her şeyini dikkatle inceleyip ondan sonra yazmıştır.
Şu andaki hattatlarımız ve tezhipçilerimiz de bir mekana yazı yazıp süsleyeceklerinde, mekanın durumunu da esas alırlar.
İzzet efendinin bunlara dikkat ettiğini nereden anlıyoruz?
Mustafa İzzet efendi bu hat eserlerinin benzerini daha önce yazmadığı gibi, daha sonra da yazmamıştır.
Çünkü Ayasofyanın yapı tarzı başkadır.
O büyük direklere ve yüksek kubbeye uygun, hiçbir yerde hiçbir hattatın yazmadığı büyüklükte yazmış eserlerini.
Her bir eseri daire şeklinde yazılmış, bazı yazarlara göre dairenin çapı 7,5 metre bazılarına göre 8 metre.
Tahmin ederim ki, sekiz diyenler çerçeveyi de katmışlar ölçünün içerisine.
Fransız devrimini yapanlar (1789-1799) din anlayışlarını açıklarken, Allahı öldürdük, kiliseye gömdük demişlerdi.
Türkiyede Ayasofyayı müzeye çevirirlerken Ayasofya içinde Allah, Muhammed ve cihar-yar-i Güzinin isimlerinin kalmasına da razı olmamışlar ve yerlerinden indirip dışarı çıkarmak istemişler ama kapıdan dışarı çıkarılamayacak kadar büyük olduğunu görmüşler ve bir kenara üst üste kereste yığar gibi yığmışlar ve 1949 yılına kadar terkedilmiş vaziyette kalmış.
Allahın kitabı Kuran-i Kerimi ve Allah rasülünün Sünneti Seniyyesini okutacak Fatih Medresesini de yıkmışlar.
Fatih Medresesi de derhal aslına uygun yapılmalıdır.
Onun planları ilgili yerlerde mevcuttur ve yapıldıktan sonra en üst düzeyde eğitim ve öğretim başlatılabilir.
Hatta Haseki Dini Yüksek İhtisas Merkezi, Pendikten, Fatih Medresesine nakledilir.
Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalının ifadesiyle Müzeye çevien komisyon, Minarelerin de yıkılması kararını alınmış ancak komisyondaki Mimar Kemalettin Altan, Minareler yıkılırsa kubbe çöker diye hesaplı kitaplı rapor sununca vazgeçilir.
Eğer halılarda, Ayasofyanın renk uyumunun ortalaması alınırsa namaz kılanlar, kıyamda, rükûda, ve secdede renklerin etkisi altında kalmadıkları gibi manevi bir aleme geçişine de yardımcı olacaktır.
Bulunduğunuz mekanın havasının, toprağının, suyunun, ağaçlarının sizi nasıl etkilediğini gördüğünüz gibi, camilerin iç mimarinin, renkleri, desenleri, çizgileri, insanları kendine değil, renkleri, desenleri, çizgileri ve bunları çizenleri yaratana yöneltmelidir.
Bu konuda bir komisyon kurulmaya kalkılırsa, dünya genelinde antika ipek halı konusunda
kafa yoranların hepsi tarafından bilinen, aranan, Türkiyede ve Belçikada Kraliyet Güzel
Sanatlar Akademisi mezunu, İngilizce ve Fransızcayı anadili gibi bilen, kök boyalarla,
Osmanlı desenli halılar dokutan, Mehmet Çetinkayayı da komisyona almalarını teklif ederim.
Not: Mehmet Çetinkaya, 2007 yılında İstanbulda yapılan Uluslararası Halı Kongresi başkanlığını ve koordinatörlüğünü yapmıştır..